Uhud ve Hendek gazveleri, Hudeybiye Antlaşması, Mekke'nin fethi, Huneyn ve Tebük Seferi ile Vedâ haccında bulunan Saîd, Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra da önemli görevler üstlendi. haber7. Güncelleme Tarihi: 25 Haziran 2021, 21:11. #Peygamber Efendimiz, #cennet ile müjdelenen 10 sahabe.
S1 Yüce Allah emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmek için gönderdiği peygamberlerin ilki kimdir? C1: Hz. Âdem (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sayfa 507) S2: Peygamber efendimizin annesinin, babasının adını ve soyunun kime dayandığını sırasıyla yazınız? C2: Âmine, Abdullah, Hz. İbrahim. (a.g.e.S:507)
Bundanyedi yıl sonra –yani hicretin 7. yılında- Hayber’in fethinden dönülünce Peygamber Efendimiz (sav) Mescid-i Nebî’de ilk genişletmeyi yaptı. Enine 40, boyuna 30 zira’ ekledi. Böylece mescid, 100100 zira’ (46,246,2 m) ebadında ve kare şeklinde 2135 m²lik bir alanı kaplayan bir bina halini aldı.
Miracmucizesi. Peygambersiz din, dinsizliktir. Mucize ve Keramet haktır. Hilye-i Saadet (Resulullahın görünüşü) Peygamber efendimizin ırkı. Resulullahın bütün dedeleri mümindi. Resulullah efendimiz ümmi idi. Niçin genel bir bela gelmemektedir. Resulullah gelecekten haber verdi.
Dini ve sosyokültürel açıdan Cami'nin tarihi. A) Cami ve Mescid Kavramları. Arapça cem‘ kökünden türeyen, “toplayan, bir araya getiren” anlamındaki câmi‘ kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescidler için kullanılan el-mescidü’l-câmi‘ (cemaati toplayan mescid) tamlamasının kısaltılmış şeklidir. “el-Mescidü’l-câmi‘” tabiri
Peygamberefendimiz, Allahü teâlânın emri üzerine yol arkadaşı hazret-i Ebû Bekir ile Mîlâdî 622’de Mekke’den Medîne’ye hicret etmek üzere yola çıktılar. Rebî’ul-evvelin on ikinci Pazartesi günü, Medîne’de Kubâ köyüne geldiler. Peygamber efendimiz burada üç gün kaldılar ve Kubâ Mescidini yaptılar.
Rz3iMqd. Bu yazımızda Mescidi Nebi’nin işlevleri nelerdir maddeler halinde kısaca olarak bilgi aktaracağız. Mekke’den Medine’ye gerçekleştirilen Hicret hareketinden sonra Yesrib isimli kentin, Medine şehri olarak İslam’la tanışması ve Müslüman bir şehir olması sağlanmıştı. Bu bir yıllık bir tebliğ hareketinin sonucunda Evs ve Hazrec kabilelerinin barışıp İslam’ı kabul etmesiyle sağlanmıştı. Müslümanlar hicret ettiklerinde kalacak yer aradılar. Muhacir olarak onları karşılayan Ensar’ın evlerinde, misafirhanelerinde konakladılar. Hicret gerçekleşip sona erince hemen bir mescit yaptılar. Bu mescitte peygamberin evi de bulunmaktaydı. Mescid-i Nebi olarak tarihe geçen bu mekanda siyasi, idari, iktisadi, sosyal ve kültürel birçok olay gerçekleşmiştir. Mescid-i Nebi; 1- İnsanların İslam’ı kabul ettikleri yerdir. 2- Namazların peygamber imamlığında kılındığı yerdir. 3- Peygamberin kararlar aldığı ve tebliğ ettiği yerdir. 4- Müslümanlar arasında paylaşama, dayanışma, yardımlaşma gibi olguların yaşatıldığı yerdir. 5- Birçok devlet ve milletle anlaşmaların yapıldığı yerdir. 6- Müslümanların sosyal hayatlarının idame ettirildiği ana merkezdir. 7- Birlik ve beraberliğin, ortak değerlerin ve İslam’ın Medine’deki remzidir. Peygamber Mescid-i Nebi’nin içinde iki hücreli bir evde ikamet etmektedir. Evinden çıkıp görüşmeler yapmakta, namaz kıldırmakta, seferler düzenlenmekte ve seferlere katılmaktadır. Mescid-i Nebi’de 13 yıl boyunca vahiy gelmeye devam etmiştir. Medine bir İslam beldesi olmasını buradan hareketle sağlamıştır. Mescid-i Nebi, Medine’de İslam’ın merkezidir. Peygamberler vefat ettikleri yere gömülür. Peygamber Efendimiz da Mescid-i Nebi’de kendi evinde vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Mescidi Nebinin İşlevleri Nelerdir Maddeler Halinde Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz.
MESCİD- İ NEBİ Resulullah Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Resulullah Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah eşyalarını alıp sevinçli bir halde evine taşıdı bk. Hicret mad.. Resulullah devesinin çöktüğü bu arsa sahipleri olan Neccaroğullarından Sehl ve Suheyl hibe etmek için ısrar ettilerse de Resulullah bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblağ karşılığında burayı satın aldı. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir ödedi. İbn Sa'd, Resulullah'ın Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaşlarıyla burada namaz kıldığını, ayrıca cuma namazlarını da burada kıldırdığını nakletmektedir. Etrafı çevrili olan bu arsanın hemen bitişiğinde, cahiliye insanlarının gömülü bulunduğu bir mezarlık vardı. Resulullah bu mezarlığın kaldırılmasını istedi. Böylece mescidin inşa edileceği arsa genişletilmiş oldu. Ayrıca burada bulunan su birikintisi de yok edildi Nesaî, Mesâcid, 12; İbn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, I, 239. Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye başlandı. Ensar, Muhacir ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi-usta topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda mescit, kısa sürede bina edildi. Resulullah çalışmaları idare edip, mescidin kıble tarafındaki temellerinin atılması ve diğer planlamaları yapmakla yetinmeyip, çalışmalara bir işçi gibi taş, kerpiç taşıyarak katılmıştır. O, bu çalışmalar esnasında şu beyitleri söylüyordu "Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna mağfiret et" İbn Sa'd I, 239-240. Temeller toprak seviyesine kadar taş, zeminden yukarısı ise kerpiç kullanılarak bina edildi. Temel yaklaşık olarak bir buçuk metre derinliğinde açılmıştı. Eni-boyu yüzer zıra bir zıra =kırkbeş santim olmak üzere, kare şeklinde inşa edilen mescidin mihrabı Beytu'l-Makdis yönüne denk düşecek şekilde kuzey duvarında işaretlenmişti. Üç tane kapıdan biri güney tarafındaki arka duvarda, ikincisi batı tarafındaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah hücrelerinin bulunduğu doğu tarafında idi. Bu kapıya Cibril kapısı denirdi. Resulullah ilk önceleri bir hurma kütüğü üzerine çıkarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah isteği veya ashabın, cemaatın kalabalıklaştığını ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamaklı bir minber yapılarak, mescite yerleştirildi Buhârî, Cuma, 26; İbn Sa'd, I, 250-251. Hicretten on altı ay sonra Kıblenin yönü Beytullah tarafına çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası mihrab yapıldı, Kuzeydeki duvarda da bir kapı açıldı. Mescitte namaz kılınan yerin üzeri açıktı. Ancak mescitin ortasında, hurma ağacından yapılan direkler üzerinde, hurma, dal ve yapraklarından bir gölgelik yapılmıştı. Mescitin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah hanımları Hz. Âişe ve Hz. Sevde için, iki oda inşa edilmişti. Ayrıca yine mescite bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için "Suffa" denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. Resulullah ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayısı dokuza çıkmıştır. Bunların hepsi kerpiçten idi İbn Sa'd, I, 499. Medine'de inşa edilen bu mescit aynı zamanda, kurulan İslâm devletine ait bütün faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez niteliğinde idi. Resulullah, ashabıyla orada istişare eder, savaş ve barış kararlarını orada alır, elçi heyetlerini orada kabul eder, savaşa çıkacak orduları orada techiz ederek yola çıkarır, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavuşturulur, hatta gerektiğinde suçlular ve esirler bağlanmak suretiyle orada hapsedilirdi Nesei, Mesâcid, 20. Eğitim-öğretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kısmında yerine getiriliyordu. İslâm ümmetinin nüvesini oluşturan Ashab ve seçkin sahabe âlimler, İslâmda ilk üniversite sayılabilecek bu mekanda yetişmişlerdi. İslâm'ın esaslarını öğrenmek üzere Medine dışından gelenler için aynı zamanda bir yatakhane vazifesi görüyordu İbn Sa'd 255. Bir defasında, Temim kabilesine mensup yetmiş kişi burada barındırılmış idi Ahmed b. Hanbel, III, 371. Resulullah burada bizzat dersler veriyordu. Ancak, yeni gelen ve başlangıçta olan öğrencilere okuma yazmayı ve Kur'an-ı Kerim'i öğreten diğer öğretmenler de bulunmakta idi. Medine'den ve uzak yerlerden olmak üzere burada okuyan öğrencilerin dört yüz kişi gibi bir sayıya ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaçlarının büyük bir bölümü, cömert sahabeler tarafından karşılanmaktaydı M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1980, II, 832. Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatıp kalkıyor, ihtiyaçlarını buradan sağlıyorlardı İbn Sa'd 255. Mescid-i Nebevi, ilk inşa edilişinden sonra bir takım genişletme faaliyetleri gördü. Hayber'in fethinden sonra Resulullah mesciti bir miktar genişletmişti. Resulullah vefatından kısa bir müddet önce, Hz. Ebu Bekir'in kapısı hariç odalardan mescite açılan bütün kapıları kapattırmıştı Buhari, Ashab, 3. Resulullah vefat ettiğinde Hz. Âişe ait odada defnedilmiştir. İlk ciddi genişletme, Hz. Ömer hilâfeti zamanında yapıldı. Güney tarafından beş, Batı ve Kuzey taraflarından da onar metre ilave yapıldı. Doğu tarafına ilâve yapılmadı ve Resulullah hanımlarının odaları olduğu gibi kaldı. Kuzey, doğu ve batı duvarlarında ikişer tane olmak üzere, kapı sayısı altıya çıkarıldı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer vefat ettiklerinde Peygamber yanına defnedilmişlerdir. Hicretin yirmi dokuzuncu yılında Hz. Osman mesciti yeniden inşa ettirdi. Duvarları süslü taş ile yeniden örüldü. Taş sütunlar kullanılarak mescitin bir kısmının üzeri kapatıldı. Kapılarının sayısında bir değişiklik yapılmadı. Bu yenileme ile mescitin genişliği yüz elli zıra, uzunluğu ise yüz altmış zıra'a çıkmıştır İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, III,103; Suyütî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173. Emevîler zamanında, Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz eliyle mescit yeniden inşa ettirildi. Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar süren çalışmalarla mescit, doğu, batı ve kuzey yönlerinden genişletilmişti. Peygamber hanımlarının odaları Mescide katılmıştır İbn Sa'd, I, 399. Resulullah kabr-i şerifleri Hz. Âişe validemizin odasında bulunduğu için bu odanın sadece bir bölümü mescite dahil edildi. Mescitin duvarları taş ve kerpiç kullanılarak yapılmış ve mermerlerle kaplanarak süslenmişti. Tavanı da Hindistan'da yetişen saac ağacı ile örtüldü ve altın suyu ile yaldızlandı. Bu yenileme ile mescitin uzunluğu ikiyüz zıra, genişliği de yüz altmış yedi zıra çıkmıştır. Sütunları mermerden yapılarak, sütun başlıkları altınlarla süslendi. Eyvanların yapımında taşlar kurşun kullanılarak birbirine geçirilip sağlamlaştırıldı. Ravza-ı Mutahhara Resulullah kabrinin bulunduğu yer'ın tavanı saac ağacı ile örtülerek yazılarla süslendi. İlk olarak mihrab ve dört tane de minare yapıldı. Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafından genişleterek, üç yıl süren çalışmalarla mesciti yeniledi. Yine 202 817 yılında Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi. 576 1180 yılında en-Nasır Lidinillah, Resulullah kalan değerli eşyayı muhafaza etmek için mescitin sahnında kubbeli bir oda yaptırdı. Hz. Âişe sakladıklarından bulabildiklerini buraya koydu. Bunlar; Resulullah vefat ettiği zaman giymekte olduğu çuhadan yapılmış rida ve izar, atlas kumaş ile işlemeli şal bir cübbe, Bürde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kısım resmi evrak ve Ashabdan bazılarına ait bir takım eşyadan ibaretti. 654 1256 yılının Ramazan ayının ilk cuma günü, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korunduğu sahndaki kubbeli oda hariç, mescidin tamamen yanmasına sebep olmuştu. Abbasîler'den el-Mu'tasım, 655 1257 yılı hac mevsiminde ustalar ve malzeme göndererek mescitin yeniden inşa edilmesini sağladı. Yemen Meliki Muzaffer ve Mısır Meliki Nureddin Ali İbn Mu'iz'in de iştirak ettiği bu çalışmalarla hücre-i nebeviye ve duvarların bir kısmı yeniden yapılmıştı. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptırdığı sanat değeri çok yüksek bir minberi de Mescite yerleştirmişti. Ancak, imar işi tamamlanamamıştı. 685 1295'de Baybars, yarım kalan inşaatı tamamladı ve küçük bulduğu Melik Muzaffer'in minberini kaldırarak yerine, Mısır'dan getirttiği daha büyük ve sanat bakımından daha zarif bir minberi yerleştirdi. 886 1481 Ramazanının 13. günü minarelerden birine isabet eden yıldırım, mescitin yanarak, duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Minber, mushaflar ve kitapların tamamı yandı. Ravza-ı Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangından zarar görmemişti. Mısır Memlûk Sultanı Eşref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalık bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi. Mescit biraz genişletilerek duvarlar ve minberler yeniden inşa edildi. Mihrabı da biraz genişleterek, üzerini, çevresindeki direklerin başlıklarına oturtulan bir Kubbe ile kapadılar. Ravza-ı Mutahhara'nın duvarları üzerine de bir kubbe oturttular. Bunun üzerini de sütunların taşıdığı diğer bir kubbe ile kapadılar. Sonra, Ravza-ı Mutahhara ile kıble duvarı arasına, etrafını üç küçük kubbenin çevrelediği büyük bir kubbe yapıldı. Yapılan diğer bazı kubbelerle de mescitin bir kısmı örtülmüş oldu. Yeniden yapılan mihrap, renkli mermerler ile süslendi. Rahmet kapısının yanında Medrese-i Mahmudiye adıyla anılan bir medrese inşa edildi. Kaytabay, yapılan bu işler için yüzyirmibin dinar tahsis etmişti. Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevî'nin bakımı titizlikle yerine getirilmiş ve tezyin edilmiştir. I. Mahmud, Ravza-ı Mutahhara'nın üzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yeşile boyadı. Bundan dolayı bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra yeşil kubbe adıyla anılır. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa da Mescid-i Nebevi'de birtakım restorasyon çalışmaları yapmıştır. Mescit, Abdulmecid tarafından yeniden inşa edilmiştir. Abdulmecid'in bu iş için seçtiği ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taşlar kestiler. Mesciti parça parça inşa etmeye başladılar. Yani bir kısmını yıkıyor, yerini hemen yapıyorlardı. 1849-1861 yılları arasında on iki şene süren inşa çalışmaları ile mescit yeni baştan inşa edildi. Mayıs 1953'te başlatılan diğer bir çalışma ile, ön kısmı hariç yeni baştan inşa edilerek bugünkü hale getirildi. İlk imar edildiğinde yaklaşık 2475 m. kare büyüklüğünde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu süren çeşitli inşa faaliyetleri sonunda 12271 m. kare genişliğe ulaşmıştır. Bugün ise yeniden büyük genişletme çalışmalarıyla bu alan birkaç katına çıkarılacak şekilde büyütülmüş bulunmaktadır. Mescid-i Nebevî'nin Fazileti Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Bu konuda Resulullah bir çok hadis varit olmuştur. Mescid-i Nebî'de, bir bölüm vardı ki, Resulullah burayı Cennet bahçelerinden bir bahçe olarak nitelemiştir. Ayrıca minberini de aynı şekilde vasıflandırmıştır. Bir hadiste şöyle denilmektedir "Resulullah, bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan biri şöyle dedi "Ya Resulullah! Senin için bir şey yapalım ki, cuma günü üzerine çıktığın zaman insanlar sizi görsün ve hutbenizi duyabilsinler" dedi. Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi. Üç basamaklı bir minber yapıldı. Daha önce yaslanıp hutbe okuduğu kütüğü geçince, kütükten on aylık gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye başladı. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi Buhârî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; İbn Mâce, İkame, 199; İbn Sa'd, 239-254. Resulullah bu minberin üzerine çıktığı zaman şöyle demişti "Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir Ahmed b. Hanbel, II, 36, 450, 534; V, 41. Diğer bir hadis de; "Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın üzerindedir" Ahmed b. Hanbel, II, 236 şeklindedir. Minber hakkındaki başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır "Minberimin ayakları Cennet üzerindedir" Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, . Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'ın minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde olduğunu teyit ederek ortaya koymaktadır. Buna göre, burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadetde bulunan, yaptığı şeyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir. Yeryüzünde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa çıkılabilecek üç mescitten birisi Mescidi Nebî'dir. Bir hadis-i şerifinde Resulullah şöyle buyurmaktadır "Üç mescitten başka bir yere ibadet etmek için özel olarak yolculuk yapılmaz Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" Buharî, Fedâilü's-Salat, 1, 6. Mescid-i Nebî'de kılınan namaz, diğer mescitlerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas Resulullah şöyle söylediği rivayet edilmektedir Mescitimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır" Ahmed b. Hanbel, I,184; Başka bir rivayette "daha faziletlidir" Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4 buyrulur. Bunun içindir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar. Namazın dışında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükafatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kıyas yaparak şöyle buyurmaktadır Mescitime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer" Ahmed b. Hanbel, II, 418. Resulullah Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yanında kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadıyla şöyle demiştir Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" Nesaî, Mesâcid, 7. Bu hadisler, zikredilen bu üç mescitin dışında inşa edilecek hiç bir mescitin, diğerlerinden farkı olmadığını ve fazilet bakımından birbirine denk olduğunu da ortaya koymaktadır.
6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Peygamber Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi veriniz. konusunu kısaca ve uzun ele Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi veriniz. konusu ile ilgili kısaca bir yazı örneği ;Cevap Peygamber efendimiz Hz Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem zamanında Mescid-i Nebi genel olarak Bir merkez olarak kabul edilmiştir. Mescid-i Nebi Inşa edildikten sonra Müslümanların ibadet etmesi için Celal karargah olarak savaşların ve savaşlar ile ilgili bilgi ve strateji için ve toplumsal olaylar sosyal olaylar için karar alma merkezi olarak işlev Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi veriniz. konusu ile ilgili uzun bir yazı örneği ;Cevap Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmesi sonucunda müslümanların ibadet etmesi askeri kararlar alması ve sosyal olaylarla ilgili bir toplanma yeri olma ihtiyacı sonucunda Mescid-i Nebi ile beraber müslümanlar dini sosyal ve askeri olarak bir merkeze sahibi oldu. Mescid-i Nebi Müslümanların merkezi olarak sürekli olarak girmiş oldukları savaşlarda kararların alınacağı yer Müslümanlar ibadetini gerçekleştirebilmesi için güvenli bir Mescit sosyal olaylarda insanlar arasındaki sorunları çözmek için bir Adalet ortamı oluşturduğu için çok büyük bir önem olarak Mescid-i Nebi Müslümanların Merkezi olduğu bir yapıya bölünmüş ve Müslümanların bütün gereksinimlerini karşılamıştır. Peygamber Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...
Peygamber Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi veriniz. Cevapları Dörtel Yayınları’na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka Peygamber Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdi? Bilgi Mescid-i Nebevi, hem dini, hem sosyal, hem ekonomik hem de siyasi fonksiyonlara Sınıf Dörtel Yayınları Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı Sayfa 101 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz. 2023 Ders Kitabı Cevapları ☺️ BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
Mescit-Cami Câmi kelimesi başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescidler için kullanılmıştır. Daha sonra içinde cuma namazı kılınan ve minber bulunan mescitler cami, minberi bulunmayan yani cuma namazı kılınmayan küçük mâbedler ise sadece mescid olarak anılır olmuştur. Camiler İslam'ın ilk yıllarından itibaren eğitim öğretim faaliyetlerinin yapıldığı mekanlar olmuştur. Peygamber Efendimiz hicretten sonra Medine’de ilk icraat olarak bir mescit inşa etmiştir. Mescid-i Nebi Peygamber Mescidi adı verilen bu mescide bitişik olarak yapılan ve "suffe" denilen bölümlerde eğitim öğretim faaliyetleri sürdürülmüştür. Suffe, İslam medeniyetinin ilk eğitim kurumudur ve buralarda ikamet eden gençler ilim tahsili ile ilgilenmişlerdir. Mektep Mektepler, bugünkü anlamda ilkokul seviyesinde okuma yazma eğitimlerinin verildiği okullardır. İslam tarihi incelendiğinde günümüzdekine benzer bir okuldan bahsetmek mümkün değildir. Hulefa-i Raşidin Devri’nde ve özellikle Hz. Ömer zamanında bu tür okullar yaygınlaşmıştır. Hz. Ömer Dönemi'nde mektepler kurularak muallimlere maaş bağlanmıştır. Emevi ve Abbasi devirlerinde ise mektepler gelişerek devam etmiştir. Medrese Medreseler geçmişte yükseköğretim faaliyetlerinin yapıldığı yerlerdir. Bugünkü anlamda fakültelere karşılık gelen eğitim kurumlarıdır. Hicri 3. asır ile 5. asır arasında başta Horasan ve Maveraünnehir olmak üzere İslam dünyasının ilim merkezlerinde medreseler kurulmaya başlandı. İlk olarak Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın emriyle veziri Nizâmülmülk tarafından 1066 yılında Bağdat’ta "Nizamiye Medreseleri" kuruldu. Nizamiye Medresesinde İslamî bilimlerle birlikte edebiyat, matematik, felsefe gibi dersler de okutulmuş ve ileri düzeyde sistematik olarak yüksek öğretim faaliyetleri yapılmıştır. Zamanla İslam coğrafyasında Nizamiye Medreselerini örnek alan birçok medrese açılmış, medreselerin önemi gittikçe artmıştır. Medreselerin bulunduğu başlıca yerler Kurtuba, Bağdat, Horasan, Maveraünnehir, Semerkand, Buhara, Mısır, Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Edirne, Elâzığ’dır. Medreseler Osmanlı Devleti döneminde gelişerek varlıklarını sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman Dönemlerinde İstanbul’da açılan Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreseleri bunların en önemlileridir. Daru'l-Kurra Kur’an öğretilen ve hâfız yetiştirilen mekteplerin, kıraat eğitimi yapılan medrese veya bölümlerin genel adıdır. İslam tarihinde hafızlık eğitimine ilk dönemlerden itibaren büyük önem verilmiş ve daha sonraki dönemlerde hafızlık eğitimi daru’lkurra adıyla kurumsallaşmıştır. Selçuklular, kıraat ilminin okutulduğu medreseleri genellikle "daru’l-huffâz" şeklinde adlandırmışlardır. Bu adlandırma Osmanlılar dönemine kısmen uzanmakla birlikte, Kur’an ihtisas medreselerine Osmanlılar daha çok daru’lkurra demişlerdir. Daru'l-Hadis Hadis ilimlerinin öğretildiği ve hadis ilimlerinde uzmanların yetiştirildiği yüksek öğretim kurumlarıdır. Hadis dersleri önceleri mescitlerde o şehrin hadisçileri muhaddis tarafından verilirdi. Hadis okuyan talebelerin çoğalmasıyla birlikte darul hadis kurumları inşa edilmeye başlandı. Nişabur'da ve Şam'da darul hadisler kuruldu. Daha sonra diğer İslam beldelerine yayıldı. Anadolu’da ilk olarak inşa edilen Çankırı Daru’l-Hadis'i olmuştur. Beytü'l-Hikme İslam medeniyetinde yüksek öğrenim alanındaki ilk eğitim kurumudur. Abbasi halifeleri Harun Reşid ve Me'mun döneminde kurulmaya başlandı. Yunanca eserlerin Arapçaya tercüme edilmesi ile ilgili ilk geniş çaplı çalışmalar beytü’l-hikmede gerçekleştirildi. Burada her türlü dinî, sosyal ve fen bilimleri okutuluyordu. Gerek Abbasi Devleti içindeki kilise okullarından, gerekse komşu ülkelerden ve Kıbrıs’tan getirtilen kitaplarla beytü’l-hikme Orta Çağ’ın en zengin kütüphanesi ve yoğun ilmî araştırmaların merkezi hâline geldi. İslam ilim dünyasına, beş yüzyıldan fazla kaynaklık eden bu merkez, 1258’de Hülâgû tarafından yakılıp yıkılmıştır. Kütüphane Peygamber Efendimiz zamanında yazılı eserlerin çok az olması nedeniyle kütüphane yoktu. İslam âleminde ilk kütüphaneler, Kur’an-ı Kerim ve hadis ağırlıklı olarak Emeviler Dönemi'nde birer okul olarak da görev yapan mescitlerde ortaya çıkmıştır. Özellikle papirüs yanında kâğıdın yazı malzemesi olarak kullanılmaya başlanması ve Harun Reşid tarafından 794’te Bağdat’ta bir kâğıt fabrikası kurdurulmasının, kütüphanelerin zenginleşmesine olumlu tesirleri olmuştur. Endülüs Emevileri zamanında Kurtuba’da Cordoba yetmiş kütüphane bulunmaktaydı. Özellikle 3. Abdurrahman Dönemin'de dünyanın en zengin kütüphaneleri Endülüs’te bulunuyordu. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın veziri Nizâmülmülk’ün 1067’de Bağdat’ta kurduğu medrese ve kütüphane diğer medreselere ve kütüphanelere öncülük etmiştir. Selçuklular Devri'nde Nîşâbur, Merv, İsfahan, Hemedan, Herat, Sava, Rey, Belh, Basra, Musul ve Buhara gibi şehirlerde kurulan medreselerin çoğunda kütüphane mevcuttur. Osmanlılar zamanında Fatih Dönemi ile birlikte büyük kütüphanelerin de kurulmaya başlandığı görülmektedir. İlerleyen dönemlerde her medresede bir kütüphane kurulmuştur. Rasathane Rasathane, astronomik gözlemler yapmaya yarayan özel bina ve evlere denir. Rasathaneler ilk olarak İslam dünyasında ortaya çıkmıştır. İslam dünyasında ilk rasathane 828 yılında Bağdat’ta kurulan Şemmâsiye Rasathanesi’dir. Burada ünlü matematikçi Harizmî görev yapmıştır. Yine 1023 yılında İbn Sina için Hemedan şehrinde rasathane kurulmuştur. Ayrıca Melikşah’ın yaptırdığı, Ömer Hayyâm dâhil birçok bilim adamının görev aldığı rasathaneler bu bilim yuvalarının ilk örneklerindendir. İslam tarihinde tam teşkilatlı ilk büyük rasathane, 1259 yılında İlhanlı Hükümdarı Hülâgu tarafından Merâga'da yaptırılan Merâga Rasathanesi'dir. İçinde, geniş çaplı gözlem aletleri bulunan rasathanenin yöneticiliğini Nasîrüddîn Tûsî üstlenmiş, onunla birlikte diğer astronom ve matematikçiler çalışmıştır. 1575 yılında 3. Murad’ın ve sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın desteğiyle İstanbul’da inşaatına başlanıp iki yılda tamamlanan rasathane İslam medeniyetinin bu son büyük rasathanesi sayılmaktadır. Şifahane Şifahane İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adı olup bimaristan adıyla da bilinir. İlk İslam şifahanesi Hz. Peygamber tarafından, Hendek Gazvesi sırasında yaralanan Sad b. Muaz ve diğer yaralılar için seyyar savaş hastanesi olarak kurulmuştur. Savaşta tıbbî hizmet veren hanımlardan birisi olan Rüfeyde el-Ensariyye ilk seyyar sahra hastanesini kurmuştur. Doktor olduğu bilinen bu hanımın yaralıları tedavi ettiği çadır, "Rüfeyde’nin çadırı" diye biliniyordu. İslam’da ilk hastane 707 yılında Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik tarafından kurulmuştur. İlk Selçuklu hastanesi ve tıp medresesi Sultan Alparslan’ın veziri Nizâmülmülk tarafından Nişabur’da kurulmuştur. Yıldırım Bayezid zamanında sadece Bursa’da sekiz tane şifahane olduğu tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Yine 1587 yılında İstanbul’da yüz on tane şifahanenin olduğu Avrupalı seyyahların hatıratlarında yer almaktadır. 12. sınıf 1. ünite diğer konular için tıklayın ›
peygamber efendimiz zamanında mescid i nebi nin işlevleri nelerdir