Arapça- Türkçe Ayetler . ''Kullu nefsin zaikatul mevt''. Her nefis ölümü tadacaktır. - Enbiya: 35. Kuranı Keriym Rahman Suresi 55. sure 26-27. ayette; “küllü men aleyha fanin ve yebka vechü rabbike zul celali vel ikrami” “Her şey fanı olucudur, ancak rabbin Celal ve İkram sahibinin yüzü bakî.” Bu gün peşinen ölmek gerek!.. Bu ölüm, irade ile olmalıdır!.. Ömerşöyle derdi: "Kim akşam namazından sonra dört rekât namaz kılarsa, gazve üstüne gazveye çıkmış gibi olur.”. (5) Görüldüğü üzere Üstad Hazretleri bu gibi hadislerin tavsiyesi üzerine, akşam ve yatsı arasını ibadet ve zikir ile geçirmektedir. (1) bk. Tirmizî, Mevakît, 204; İbn Mace, İkame, 113. 185-) Küllü nefsin zâikatül mevt* ve innema tüveffevne ücureküm yevmel kıyameti, femen zuhziha anin nari ve udhılel cennete fekad faz* ve mel hayatüd dünya illâ metaul ğurur; 185-) Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır! Küllünefsin zaikatül mevt sümme ileynâ tûrcaun. [16] Esselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin ellezi kale fi şanihi inneke meyyitüne ve innehüm meyyitüne musıybetün ve ala alihi vesahbihil ecmain Ellezine iza esabethüm musıybetün kalu innâ lillahi ve innâ ileyhi raciun. [17] Sonra‘Küllü nefsin zaikatül mevt’ indiği zaman biz de öldük dediler. ‘Küllü nefsün zaikatül mevt’, rûhların ölümünü de ifade etmeseydi, meleklerin ölümünü de anlatmazdı ve melekler için ölüm ve yok olma düşünülünce, beşer rûhları için de düşünülmesi gerekir. ccUnqB. كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۖ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ ۗ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ Küllü nefsin zaikatül mevt ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kıyameh fe men zuhziha anin nari ve üdhılel cennete fe kad faz ve mel hayatüd dünya illa metaul ğurur Kelime Okunuşu Anlamı Kökü ذَائِقَةُ ƶāiḳatu tadacaktır وَإِنَّمَا ve innemā şüphesiz تُوَفَّوْنَ tuveffevne size eksiksiz verilecektir أُجُورَكُمْ ucūrakum ecirleriniz الْقِيَامَةِ l-ḳiyāmeti kıyamet فَمَنْ femen kim ki hemen زُحْزِحَ zuHziHa çekilip kurtarılır النَّارِ n-nāri ateşin elinden وَأُدْخِلَ ve udḣile ve sokulursa الْجَنَّةَ l-cennete cennete فَازَ fāze kurtuluşa ermiştir الْحَيَاةُ l-Hayātu hayatı إِلَّا illā başka bir şey الْغُرُورِ l-ğurūri aldatıcı Abdulbaki Gölpınarlı Abdulbaki Gölpınarlı Herkes ölümü tadacak ve hiç şüphe yok ki cennete giren, gerçekten de kurtulmuştur, muradına ermiştir. Dünya yaşayışı, zâten aldatıcı bir matahtan ibaret. Abdullah Parlıyan Abdullah Parlıyan Her nefis ölümü tadacaktır. Böylece kıyamet günü yapıp ettiklerinizin karşılığı size tam olarak ödenecektir. Orada ateşten uzaklaştırılıp cennete konulacak olanlar, gerçek kurtuluşa ermişlerdir. Zira bu dünya hayatına düşkünlük, aldatıcı bir zevkten başka birşey değildir. Adem Uğur Adem Uğur Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir. Ahmed Hulusi Ahmed Hulusi Her bilinç, ölümü biyolojik bedensiz yaşamayı tadacaktır! Biyolojik bedenli yaşam sonrası başlayacak olan kıyamet sürecinde yaptıklarınızın mükâfatı eksiksiz verilecektir. Kim yanmaktan kurtarılıp cennete boyutuna geçirilirse o gerçekten kurtulmuştur. Dünya yaşamı aldatıcı sonu pişmanlık olan bir zevkten başka bir şey değildir. Ahmet Varol Ahmet Varol Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet gününde ecirleriniz eksiksiz olarak verilecek. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa kurtuluşa ermiş olur. Dünya hayatı aldatıcı geçinmeden başka bir şey değildir. Ali Bulaç Ali Bulaç Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Ali Fikri Yavuz Ali Fikri Yavuz Her nefis ölümü tadacak ve ecirleriniz mükâfatlarınız ancak kıyamet günü tamamlanacak. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır da Cennete konursa işte o muradına ermiştir. Yoksa dünya hayatı aldatıcı menfaattan başka bir şey değil... Bayraktar Bayraklı Bayraktar Bayraklı Her can ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Zira bu dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. Bekir Sadak Bekir Sadak Her insan olumu tadacaktir. Kiyamet gunu, ecirleriniz size mutlaka odenecektir. Atesten uzaklastirilip cennete sokulan kimse artik kurtulmustur. Dunya hayati, zaten, sadece aldatici bir gecinmeden ibarettir. Celal Yıldırım Celal Yıldırım Her canlı ölümü tadıcıdır tadar. Amellerinizin karşılığını ancak Kıyamet günü tam olarak göreceksiniz. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp Cennet’e konulursa, gerçekten o kurtulmuştur. Dünya hayatı ise aldatıcı bir yararlanma ve geçimlikten ibarettir. Cemal Külünkoğlu Cemal Külünkoğlu Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Diyanet İşleri Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Diyanet Vakfı Diyanet Vakfı Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir. Edip Yüksel Edip Yüksel Herkes ölümü tadacaktır. Diriliş Günü ödülleriniz size eksiksiz olarak verilir. Kim ateşten kurtarılıp bahçeye sokulursa, zafer kazanmış olur. Dünya hayatı ancak aldatıcı bir zevkten ibarettir. Elmalılı Hamdi Yazır Elmalılı Hamdi Yazır Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir. Fizil-al il Kuran Fizil-al il Kuran Herkes kesinlikle ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılıkları, kıyamet günü, size eksiksiz olarak verilecektir. O zaman kim Cehennem ateşinden uzak tutulur da Cennet’e konursa gerçekten başarıya ulaşmıştır. Dünya hayatı aldatıcı bir hazdan başka birşey değildir. Gültekin Onan Gültekin Onan Her nefs ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Harun Yıldırım Harun Yıldırım Her nefis ölümü tadacaktır. Muhakkak kıyamet günü ecirleriniz tamamen ödenecektir. Her kim o ateşten uzaklaştırılır ve Cennete konulursa muhakkak kurtulmuştur! Elbette ki dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir. Hasan Basri Çantay Hasan Basri Çantay Her can ölümü tadıcıdır. Ecirleriniz yapdıklarınızın karşılıkları muhakkak kıyaamet günü tastamam verilecekdir. O vakit kim o ateşden uzaklaşdırılıp cennete sokulursa artık o, muhakkak muraadına ermiş olur. Bu dünyâ hayaatı aldanma metâından başka bir şey değildir. Hayrat Neşriyat Hayrat Neşriyat Her nefis ölümü tadıcıdır! Amellerinizin karşılığı ise, ancak kıyâmet günü size tam olarak verilecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulursa, işte o kişigerçekten kurtulmuş murâdına ermiştir. Hâlbuki dünya hayâtı, aldatıcı menfaatten başka bir şey değildir. İbn-i Kesir İbn-i Kesir Her nefis, ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır, cennete sokulursa; artık o, kurtulmuştur. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir. İlyas Yorulmaz İlyas Yorulmaz Her nefis ölümü tadıcıdır. Şüphesiz her nefse yaptıklarının karşılığı ödenir. Kim ateşten uzaklaştırılırsa, cennete atılır, artık o kurtulmuştur. Dünya hayatı yalnızca aldatma aracıdır. İskender Ali Mihr İskender Ali Mihr Her nefs, ölümü tadıcıdır ve lâkin ecirleriniz amellerinizin karşılığı kıyamet günü ödenir. O vakit kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa o takdirde o kurtulmuştur. Ve dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Kadri Çelik Kadri Çelik Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse, bu durumda artık kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, sadece aldatıcı bir metadan ibarettir. Muhammed Esed Muhammed Esed Her can ölümü tadacaktır Böylece Kıyamet Günü yapıp ettiklerinizin karşılığı size tam olarak ödenecektir; orada ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulacak olanlar, gerçek bir zafer kazanmış olacaklardır Zira bu dünya hayatına düşkünlük, kendi kendini aldatma zevkinden başka bir şey değildir. Mustafa İslamoğlu Mustafa İslamoğlu Her can ölümü tadar. Ve kıyamet gününde, karşılıklarınız size tam olarak ödenir. Ve kim ateşten uzaklaştırılır da cennete alınırsa, işte o murada ermiş olur. Bu dünya hayatıysa, aldatıcı bir tatmin aracından başka bir şey değildir. Ömer Nasuhi Bilmen Ömer Nasuhi Bilmen Her nefis ölümü tadıcıdır. Ve şüphe yok sizlere ecirleriniz Kıyamet gününde ödenecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete girdirilirse necât bulmuş olur. Ve dünya hayatı ise bir aldatıcı metadan başka değildir. Ömer Öngüt Ömer Öngüt Her insan ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı kıyamet gününde size eksiksiz verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse, artık kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir. Sadık Türkmen Sadık Türkmen Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü, yaptıklarınızın tam karşılığı size verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa; gerçekten o, kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Seyyid Kutub Seyyid Kutub Herkes kesinlikle ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılıkları, kıyamet günü, size eksiksiz olarak verilecektir. O zaman kim Cehennem ateşinden uzak tutulur da Cennet’e konursa gerçekten başarıya ulaşmıştır. Dünya hayatı aldatıcı bir hazdan başka birşey değildir. Suat Yıldırım Suat Yıldırım Her canlı ölümü tadacaktır. Siz ey insanlar, çalışmalarınızın ücretini ancak kıyamet günü tam bir şekilde alacaksınız. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılıp cennete yerleştirilirse, işte o muradına ermiştir. Yoksa bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir. Süleyman Ateş Süleyman Ateş Her can ölümü tadacaktır. Kıyâmet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. Kim ki hemen ateşin elinden çekilip kurtarılır da cennete sokulursa, işte o, kurtuluşa ermiştir. Dünyâ hayâtı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir. Şaban Piriş Şaban Piriş Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü de ancak yaptıklarınızın karşılığı size ödenecektir. Kim ateşten uzak tutulur ve cennete sokulursa, o kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir. Tefhim-ul Kur'an Tefhim-ul Kur'an Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metâdan başka bir şey değildir. Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Nuri Öztürk Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. Yusuf Ali İngilizce Yusuf Ali İngilizce Every soul shall have a taste of death And only on the Day of Judgment shall you be paid your full recompense. Only he who is saved far from the Fire and admitted to the Garden will have attained the object of Life For the life of this world is but goods and chattels of deception. "her nefis ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz." mealindeki ankebut suresi 57. ayeti her şeyin hayırlısı. zincirli kuyu mezarlığında kocaman arapçası ve meali yazan en büyük gerçeğini özetleyen insanın kendine gelmesi, yaptıklarını düşünmes,i bir gün ölüm olduğunu hatırlaması için indirilen en iyi ayetlerden biridr. aklı olan düşünen insana bir anda gerçekleri gösterir.bkz bakmakla görmek arasındaki fark. türk balballarındaki "neng ölesi" "ölmeyen nedir" söyleminin arap versiyonunda açılımı.. arapça başlık açtığın için ekstra sevap pointi kaptın hadi yine iyisin köftehor. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Enbiya suresinde Hz. İbrahim'den başlayarak, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Lût, Hz. Nuh, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. İsmail, Hz. İdris, Hz. Zülkifl, Hz. Zünnûn, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in isimleri ve hikayeleri yer almaktadır. Bununla birlikte Enbiya suresinde kafirlerin ahiretteki hali ile Allah’ın salih kullarının mutlu sonu gibi daha birçok önemli konu Enbiya suresinin içeriğini oluşturmaktadır…ENBİYA SURESİNİN TÜRKÇE lin nasi hısabühüm ve hüm fı ğafletim mu'ridun ye'tıhim min zikrim mir rabbihim muhdesin illestemeuhü ve hüm yel'abun kulubühüm ve eserrun necvellezıne zalemu hel haza illa beşerum mislüküm e fete'tunes sıhra ve entüm tübsırun rabbi ya'lemül kavle fis semai vel erdı ve hüves semiul alim kalu adğasü ahlamim belifterahü bel hüve şaır felye'tina bi ayetin kema ürsilel evvelun amenet kablehüm min karyetin ehleknaha e fe hüm yü'minun ma erselna kableke illa ricalen nuhıy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun ma cealnahüm cesedel la ye'külunet taame ve ma kanu halidın sadaknahümül va&'de fe enceynahüm ve men neşaü ve ehleknel müsrifın kad enzelna ileyküm kitkaben fıhi zikruküm e fe la ta'kılun kem kasamna min karyetin kanet zalimetev ve enşe'na ba'deha kavmen aharın ehassu be'sena izahüm minha yerküdun terküdu varciu ila ma ütriftüm fıhi ve mesakiniküm lealleküm tüs'elun ya veylena inna künna zalimin ma zalet tilke da'vahüm hatta cealnahüm hasıyden haidın ma halaknes semae vel erda ve ma beynehüma laıbın eradna en nettehıze lehvel lettehaznahü mil ledünna in künna faılın nakzifü bil hakkı alel batıli fe yedmeğuhu fe iza hüve zahık ve lekümül veylü mimma tesıfun lehu men fis semavati vel ard ve men ındehu la yestekbirune an ıbadetihı ve la yestahsirun ven nehara la yeftürun alihetem minel erdı hüm yünşirun kane fıhima alihetün ilellahü lefesedeta fe sübhanellahi rabbil arşi amma yasıfun yüs'elü amma yef'alü ve hüm yüs'elun min dunihı aliheh kul hatu bürhanekümv haza zikru mem meıye ve zikru men kablı bel ekseruhüm la ya'lemunel hakka fehüm mu'ridun ma erselna min kablike mir rasulin illa nuhıy ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa'düdun kalüttehazer rahmanü veleden sübhaneh bel ıbadüm mükramun yesbikunehu bil kavli ve hüm bi emrihı ya'melun ma beyne eydıhim ve ma halfehüm ve la yeşfeune illa li menirteda ve hüm min haşyetihı müşfikun mey yekul minhüm innı ilahüm min dunihı fe zalike neczıhi cehennem kezalike necziz zalimın ve lem yerallezıne keferu ennes semavati vel erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna minel mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun cealna fıha ficacen sübülel leallehüm yehtedun cealnes semae sakfem mahfusa ve hüm an ayatiha mu'ridun hüvellezı halekal leyle ven nehara veş şemse vel kamer küllün fı felekiy yesbehun ma cealna li beşerim min kablikel huld efeim mitte fehümül halidun nefsin zaikatül mevt ve nebluküm biş şerri vel hayri fitneh ve ileyna türceun iza raakellezıne keferu iy yettehızuneke illa hüzüva e hazellezı yezküru aliheteküm ve hüm bi zikrir rahmani hüm kafirun insanü min acel se ürıküm ayatı fe la testa'cilun yekulune meta hazel va'dü in küntüm sadikıyn ya'lemüllezıne keferu hıyne la yeküffune av vücuhihimün nara ve la an zuhurihim ve la hüm yünsarun te'tıhim bağteten fe tebhetühüm fe la yestetıy'une raddeha ve la hüm yünzarun le kadistühzie bi rusülim min kablike fe haka billezıne sehıru minhüm ma kanu bihı yestehziun mey yekleüküm bil leyli vne nehari miner rahmanv bel hüm an zikri rabbihim mu'ridun lehüm alihetün metneuhüm min dunina la yestetıy'une nasra enfüsihim ve la hüm minna yushabun metta'na haülai ve abaehüm hatta tale aleyhimül umür e fela yeravne enna ne'til erda nenkusuha min atrafiha e fehümül ğalibun innema ünziruküm bil vahyi ve la yesmeus summüd düae iza ma yünzerun leim messethüm nefhatüm min azabi rabbike le yekulünne ya veylena inna künna zalimın nedaul mevazinel kısta li yevmil kıyameti fe la tuzlemü nefsün şey'a ve in kane miskale habbetim min hardelin eteyna biha ve kefa bina hasibın le kad ateyna musa ve harunel fürkane ve dıyaev ve zikral lil müttekıyn yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve hüm mines saati müşfikun haza zikrum mübarakün enzelnah e fe entüm lehu münkirun lekad ateyna ibrahıme ruşdehu min kablü ve künna bihı alimın kale li ebıhi ve kavmihı ma hazihit teemasılülletı entüm leha akifun vecedna abaena leha abidın le kad küntüm entüm ve abaüküm fı dalalim mübın ec'tena bil hakkı em ente minel laıbın ber rabbüküm rabbüs semavati vel erdıllezı fetarahünne ve ene ala zaliküm mineş şahidın tellahi le ekıdenne asnameküm ba'de en tüvlelu müdbirın cealehüm cüzazen illa kebıral lehüm leallehüm ileyhi yarciun men feale haza bi alihetina innehu le minez zalimın semı'na fetey yezküruhüm yükalü lehu ibrahım fe'tu bihı ala a'yünin nasi leallehüm yeşhedun e ente fealte haza bialihetina ya ibrahım bel fealehu kebiruhüm haza fes'eluhüm in kanu yentıkun raceu ila enfüsihim fe kalu inneküm entümüz zalimun nükisu ala ruusihim lekad alimte ma haülai yentıkun efeta'büdune min dunillahi ma la yenfeuküm şey'ev ve la yedurruküm leküm ve li ma ta'büdune min dunillah efela ta'kılun harrikuhü vensuru aliheteküm in küntüm faılın ya naru kunı berdev ve selamen ala ibrahım eradu bihı keyden fe cealnahümül ahserın necceynahü ve lutan ilel erdılletı birakna fıha lil alemın vehebna lehu ishak ve ya'kube nafileh ve küllen cealna salihıyn cealna hüm eimmetey yehdune bi emrina ve evhayna ileyhim fı'lel hayrati ve ikames salati ve ıtaez zekah ve kanu lena abidın lutan ateynahü hukmev ve ılmev ve necceynahü minel karyetilletı kanet ta'melül habis innehüm kanu kavme sev'in fasikıyn edhalnahü fı rahmetina innehu mines salihıyn nuhan iz nada min kablü festecebna lehu fenecceynahü ve ehlehu minel kerbil azıym nasarnahü minel kavmillezıne kezzebu bi ayatina innehüm kanu kavme sev'in fe ağraknahüm ecmeyın davude ve süleymane iz yahkümani fil harsi iz nefeşet fıhi ğanemül kavm ve künna li hukmihim şahidın fehhemnaha süleyman ve küllen ateyna hukmev ve ılmev ve sehharna mea davudel cibale yüsebbıhne vet tayr ve künna faılın allemnahü san'ate lebusil leküm li tuhsıneküm mim be'siküm fe hel entüm şakirun li süleymaner rıha asıfeten tecrı bi emrihı ilel erdılletı barakna fıha ve künna bi külli şey'in alimın mineş şeyatıyni mey yeğusune lehu ve ya'melune amelen dune zalik ve künna lehüm hafizıyn eyyube iz nada rabbehu ennı messeniyed durru ve ente erhamür rahımın lehu fe keşefna ma bihı min durriv ve ateynahü ehlehu ve mislehüm meahüm rahmetem min ındina ve zikra lil abidın ismaıyle ve idrıse ve zel kifl küllüm mines sabirın edhalnahüm fı rahmetina innehüm mines salihıyn zen nuni iz zehebe müğadıben fe zanne el len nakdira aleyhi fe nada fiz zulümati el la ilahe illa ente sübhaneke innı küntü minez zalimın lehu ve necceynahü minel ğamm ve kezalike nüncil mü'minın zekeriyya iz nada rabbehu rabbi la tezernı fardev ve ente hayrul varisın lehu ve vehebna lehu yahya ve aslahna lehu zevceh innehüm kanu yüsariune fil hayrati ve yed'unena rağabev ve raheba ve kanu lena haşiıyn ahsanet ferceha fe nefahna fıha mir ruhına ve cealnaha vebneha ayetel lil alemın hazihı ümmetüküm ümmetev vahıdetev ve ene rabbüküm fa'büdun tekattau emrahüm beynehüm küllün ileyna raciun mey ya'mel minas salihati ve hüve mü'minün fe la küfrane li sa'yih ve inna lehu katibun haramün ala karyetin ehleknaha ennahüm la yarciun iza fütihat ye'cucü ve me'cucü ve hüm min külli hadebiy yensilun va'dül hakku fe iza hiye şahısatün ebsarullezıne keferu ya veylena kad künna fı ğafletim min haza bel künna zalimın ve ma ta'büdune min dunillahi hasabü cehennem entüm leha varidun kane haülai alihetem ma veraduha ve küllün fıha halidun fiha zefıruv ve hüm fıha la yesmeun sebekat lehüm minel husna ülaike anha müb'adun yesmeune hasıseha ve hüm fı meştehet enfüsühüm halidun yahzünülümül fezeul ekberu ve tetelekkahümül melaikeh haza yevmükümüllezı küntüm tuadun natvis semae ke tayyis sicililli lil kütüb kema bede'na evvele halkın nüıydüh va'den aleyna inna künna faılın le kad ketabna fiz zeburi mim ba'diz zikri ennel erda yerisüha ıbadiyas salihun fı haza le belağal li kavmil abidın ma erselnake illa rahmetel lil alemın innema yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe hel entüm müslimun in tevellev fe kul azentüküm ala seva' ve in edrı e karıbün em beıydüm ma tuadun ya'lemü ma tektümun in edrı leallehu fitnetül leküm ve metaun ila hıyn rabbıhküm bil hakk ve rabbüner rahmanül müsteanü ala ma tesıfuENBİYA SURESİNİN ARAPÇA OKUNUŞUENBİYA SURESİNİN TÜRKÇE hesaba çekilmeleri yaklaştı. Halbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. 2, kendilerine yeni bir öğüt bir uyarı gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?" onlara dedi ki "Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." "Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu, hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse önceki peygamberlerin mucizelerle gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler. önce helak ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler? önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi. onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helak ettik. size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? zulmetmekte olan nice memleket kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik. azabımızı hissedince hemen oradan süratle kaçıyorlardı. "Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız" denildi. 14."Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik" dediler. onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti. yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah'a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size! ve yerde kim varsa hep onundur. O'nun katındakiler ne ona ibadetten çekinir ve büyüklenir ne de yorgunluk ve bıkkınlık duyarlar. ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler. yerden, ölüleri diriltebilecek bir takım ilahlar mı edindiler? yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir. yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar. ondan başka ilahlar mı edindiler? De ki "Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı Hiçbirinde birden fazla ilah olduğuna dair hiçbir delil yok. Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler." önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, "Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin" diye vahyetmişizdir. 26.Böyle iken "Rahmân çocuk edindi" dediler. O böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, evlat diye niteledikleri o melekler ikrama erdirilmiş kullardır. Allah'tan önce söz söylemezler ve hep onun emriyle iş görürler. onların önlerindekini de arkalarındakini de yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. Onlar onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi onun korkusuyla titrerler. her kim, "Allah'tan başka ben de şüphesiz bir ilahım" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız. edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve varacakları yere yol bulabilsinler diye ondan geçitler yollar meydana getirdik. de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, Allah'ın varlığını gösteren delillerden yüz çevirmektedirler. geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. "Bu mu ilahlarınızı diline dolayan?" derler. Halbuki kendileri Rahmân'ın kitabını inkar ediyorlar. çok aceleci tezcanlı yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin. de "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar. edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler! o tehdit edildikleri azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak. senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi. 42.Ey Muhammed! De ki "Size azab edecek olsa gece ve gündüz Rahmân'ın azabından sizi kim koruyacak?" Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler. bizim dışımızda onları koruyacak ilahları mı var? O ilah edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler. biz onları da atalarını da faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? O halde onlar mı galip gelecekler? ki "Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum." Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler. onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak "Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik" diyeceklerdir. günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. Yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. biz Mûsâ ile Hârûn'a, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân'ı Tevrat'ı bir ışık ve öğüt olarak verdik. görmedikleri halde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar. bu Kur'an da bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz? daha önce de İbrahim'e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk. o babasına ve kavmine, "Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?" demişti. 53."Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk" dediler. "Andolsun, Siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi. 55."Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?" dediler. dedi ki "Hayır! Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir. O bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim." yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. İbrahim belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları putları paramparça etti. "Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir" dediler. 60.İçlerinden bazıları, "İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk" dediler. 61.Bir kısmı da "O halde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki bu konuda şahitlik ederler" dediler. 62.İbrahim gelince "Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim" dediler. ki, "Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!" üzerine birbirlerine dönüp, "Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz" dediler. eski inanç ve inatlarına döndüler ve "Andolsun bunların konuşmayacağını sen de bilirsin" dediler. şöyle dedi "Öyle ise siz, hâlâ Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?" 67."Yazıklar olsun, size de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" 68.İçlerinden bazıları, "Eğer bir şey yapacaksanız, onu yakın da ilahlarınıza yardım edin" dediler. 69."Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol" dedik. böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık. İshak'ı ve ayrıca da Yakub'u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık. bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. Lût'a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık Allah'ın emrinden çıkan kimseler idiler. rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, gerçekten salih kimselerdendi. 76.Ey Muhammed! Nûh'u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan tufandan kurtarmıştık. yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekün suda boğduk. ile Süleyman'ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk. hüküm vermeyi Süleyman'a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah'ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik. de Davud'a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? hizmetine de güçlü esen rüzgarı verdik. Rüzgar, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz her şeyi hakkıyla bileniz. de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik. da hatırla. Hani o Rabbine, "Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik. İdris'i ve Zülkifl'i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi. da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi. da Hani öfkelenerek halkından ayrılıp gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum" diye dua etti. de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü'minleri böyle kurtarırız. da hatırla. Hani o, Rabbine, "Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın" diye dua etmişti. de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya'yı bağışladık. Eşini de kendisi için, doğurmaya elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, rahmetimizi umarak ve azabımızdan korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi. korumuş olan kadını da Meryem'i de hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de oğlunu da âlemlere kudretimizi gösteren birer delil yapmıştık. bu İslâm, tek ümmet din olarak sizin ümmetiniz dininizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin. 93.İnsanlar işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler. halde kim mü'min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız. ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkansızdır. Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. vaad kıyametin kopması yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz" derler. şüphesiz siz ve Allah'tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. onlar ilah olsalardı oraya varmazlardı. Halbuki hepsi orada ebedi kalacaklardır. orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler. kendileri için tarafımızdan en güzel mükafat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedi olarak kalırlar. büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, "İşte bu, size vaad edilen mutlu gününüzdür" diyerek karşılarlar. kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız. Zikir'den Tevrat'tan sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık. bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır. 107.Ey Muhammed! Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. ki "Bana ancak, ilahınızın yalnızca bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık Müslüman oluyor musunuz?" yüz çevirirlerse de ki "Bana emrolunanı, ayırım yapmadan size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum." 110."Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir." 111."Bilmem! Belki bu mühlet sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır." 112.Peygamber, "Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân'dır" SURESİNİN TEFSİRİ Yüce Allah dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan için yani kimin daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için yaratmış, dünyada insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir. Bu nimetlerin karşılığında ondan kendisine şükretmesini, emirlerine itaat edip yasaklarından sakınmasını istemektedir. Âyet-i kerîmede, insanların bu nimetlerden bir gün hesaba çekileceği ve o günün yaklaştığı haber verilerek uyarılmakta, o gün için hazırlıklı olmaları istenmektedir. Ancak imtihan için yaratılan insanoğlu, bu uyarılara rağmen hürriyetini yanlış yönde kullanarak nefsinin isteklerine uyup gerçeklere sırt çevirebilmekte ve kendine verilmiş olan bu sınırlı ömrü gaflet içinde geçirebilmektedir. Müminin gaflette bulunması, âhiret gününe iman ettiği halde orası için gereken hazırlığı yapmadığı, günahlardan sakınmadığı, tövbe edip Allah’a kulluk görevlerinde gereken hassasiyeti göstermediği ve iyi işler yapmadığı anlamına gelir. İnkârcının gaflette bulunması ise kendini yaratan bir aşkın kudretin bulunduğunu, başı boş bir varlık olarak yaratılmış olmadığını, dünyada yaptığı iyiliklerden de kötülüklerden de sorumlu olduğunu düşünmemesi, peygamber ve ilâhî vahiy tarafından uyarıldığında da bunlara sırt çevirmesi ve kulak tıkamasıdır. Oysa hesap günü kesinkes geleceği için âyette geçmiş zaman şekli kullanılmıştır gaflet hakkında bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Gaflet”, DİA, XIII, 283. İlgili Haber İlgili Haber İlgili Haber Sayfalar 1, 2, 3 mamuli Dec 25 2006, 1143 PM Yorumlarınız? pamuk Dec 25 2006, 1145 PM Bu her canli olumu tadacaktir Al-i imran 185 istanbul zincirlikuyu mezarliginin girisinde kocaman yaziyorcok sivri zekalar Bilmiyorduk , iyi ki hatirlatiyorlarBilinmeyen hicbisey yazmiyor ilkel kitap kuran da mamuli Dec 26 2006, 1203 AM İşte allah fikrinin bir saçmalığı "her canlı ölümü tadacaktır" diyor. Allah ölümsüz olduğuna ve ölümü tadamayacak olduğuna göre allah cansız bir varlıktır, taş gibi yani. Ama cansız bir varlık olması mümkün değil. O zaman cana ihtiyaç duymayan canlı bir varlık Bu da olmadı... İnanan arkadaşlar bir yorum getirir herhalde. Hasdur Dec 26 2006, 0105 AM Kuran evrensel olduğuna göre. Evrendeki canlılardan bahsetmiş. Bu gayet açık. Dünya dışında başka canlı hayat varsa onu bilemem.18000 alemden bahsedilir. Bilen varsada yazsın Trajito Dec 26 2006, 0112 AM Ben söz konusu âyette Küllü nefsin zaikatül mevt "canlı" lafzını göremiyorum. pergel Dec 26 2006, 0114 AM "Nefs" canlı olmayanları da mı kapsıyor? Trajito Dec 26 2006, 0117 AM "Nefs" canlı olmayanları da mı kapsıyor?Bilmem; Allah'ın nefsi var mıdır dersin?* * *"Can" Farsçadır, Arapçası "hayat"tır, Türkçesi olsa olsa "yaşam." Kur'ân'a göre, Allah'ın "hayy" sıfatı vardır. Nefs Arapça nfs kökünden gelir, "nefes alan" gibi bir anlamı vardır. Nefsine hâkim olmanın nefesini ne kadar süre tutabileceğinizle ilgili olduğunu düşünmüyorsanız, Kur'ân'daki kullanımının farklı olduğu âşikâr. Requiem Dec 26 2006, 0127 AM peki trajito bu canlı diye cevirenleri biz nereye dogru cevirelim...edirnekapı nasıl ? Trajito Dec 26 2006, 0130 AM İlle bir tavsiye verecek olsaydım, "canlı" diye çevirenlerden çok, Türkçe çeviride "canlı" yazıyor diye "Ahan da buldum çelişkiyi!" coşkusuyla, orijinal metne bakma gereği dahi hissetmeden hareket ederek Allah'ın cansız olduğu ya da canlı olsa da öleceği gibi sonuçlara varanları nereye çevirmeniz gerektiği konusunda düşünün derdim. pergel Dec 26 2006, 0137 AM QUOTETrajito Dec 26 2006, 0117 AM "Nefs" canlı olmayanları da mı kapsıyor?Bilmem; Allah'ın nefsi var mıdır dersin?* * *"Can" Farsçadır, Arapçası "hayat"tır, Türkçesi olsa olsa "yaşam." Kur'ân'a göre, Allah'ın "hayy" sıfatı vardır. Nefs Arapça nfs kökünden gelir, "nefes alan" gibi bir anlamı vardır. Nefsine hâkim olmanın nefesini ne kadar süre tutabileceğinizle ilgili olduğunu düşünmüyorsanız, Kur'ân'daki kullanımının farklı olduğu alan ama canlı olmayan nedir? Trajito Dec 26 2006, 0143 AM Nefes alan ama canlı olmayan nedir?Kur'ân'da "nefs" lafzı, "nefes alan" anlamında mı kullanılmıştır; asıl soru budur. adem Dec 26 2006, 0143 AM QUOTEPamuk Dec 25 2006, 1145 PM Bu her canli olumu tadacaktir Al-i imran 185 istanbul zincirlikuyu mezarliginin girisinde kocaman yaziyorcok sivri zekalar Bilmiyorduk , iyi ki hatirlatiyorlarBilinmeyen hicbisey yazmiyor ilkel kitap kuran da korkma pambuk... Requiem Dec 26 2006, 0144 AM QUOTETrajito Dec 26 2006, 0130 AM İlle bir tavsiye verecek olsaydım, "canlı" diye çevirenlerden çok, Türkçe çeviride "canlı" yazıyor diye "Ahan da buldum çelişkiyi!" coşkusuyla, orijinal metne bakma gereği dahi hissetmeden hareket ederek Allah'ın cansız olduğu ya da canlı olsa da öleceği gibi sonuçlara varanları nereye çevirmeniz gerektiği konusunda düşünün arapca ögrenmek zorunda degil...keza bizde arap degiliz.! pamuk Dec 26 2006, 0149 AM QUOTEadem Dec 25 2006, 0643 PM korkma pambuk...Korktugumu nerden cikartiyorsun .. Her gordugumde gulerdim pergel Dec 26 2006, 0203 AM QUOTETrajito Dec 26 2006, 0143 AM Nefes alan ama canlı olmayan nedir?Kur'ân'da "nefs" lafzı, "nefes alan" anlamında mı kullanılmıştır; asıl soru Hangi anlamda kullanılmıştır? sana göre? Trajito Dec 26 2006, 0310 AM Bu sorunun cevâbı için ufak bir araştırma yapmanız yeterli olacaktır. adresinde "nefs" lafzının geçtiği yerleri aratabilir ve Türkçe karşılıklarına değişik çevirilerden ve mümkünse yabancı dillerdeki çevirilerine bakarak nosyon edinebilirsiniz.* * *Sanırım nefs ve can kelimeleri üzerinde ziyâdesiyle durarak asıl konudan biraz uzaklaştık. Asıl konu, Âl-i İmrân 185'te geçen "nefs"in Allah'ı da tavsif edip edemeyeceği üzerine şekillenmelidir ki Allah'ın ölümsüzlüğünden ya da cansızlığından bahsedilebilsin. Allah'ın canlı olması, hayy sıfatıyla belirtilmiştir ve "nefs" ister nefsine hükmetmek bağlamında ve isterse nefes alan anlamında Allah'a âit bir sıfat değildir. Dolayısı ile, Allah'ın da ölmesi gerektiği veyâ Allah'ın canlı olmadığı sonucuna götüren, daha genel bir anlama hâiz olan can =yaşamın hem "hayy"ı ve hem de "nefs"i karşılıyor olmasından doğan linguistik kaostur. pergel Dec 26 2006, 0324 AM Bu, kesinlikle beklediğim yanıttı Yani öyle de olur ama aslında böyle gibidir, çeviriyle ilgili bir yanlış anlama, aslında budur yani...Peki! Trajito Dec 26 2006, 0406 AM Biraz daha açıklayım mâdem. "Can" Farsçadır. Bunu bir kere aklımızdan çıkarmayalım. Neymiş? "Can" Farsçaymış. Peki "Can"ın Arapçası neymiş? "Hayat"mış. Hayatta olan her şey nefes almasa da, "nefs" de "can"ı karşılayabiliyormuş. "Nefs" neymiş? "Can"ın tam olmasa da karşılığıymış. "Nefs" neceymiş? Arapçaymış. "Can" neymiş? Farsçaymış. Demek ki, "can" Farsçayken, "hayat" ve "nefs" Arapçaymış. Yâni, "can" Farsçaymış. "Can" Farsçadır. "Can" bu kelimeyi can kelimesini – unutmayalım ki Farsçadır işin içine katan sizsiniz, ve dolayısı ile karışıklığı yaratan. Âyette "can" geçmez. Âyette "nefs" geçer. "Nefs" Arapçadır. Ama "nefs", Farsça olan "can"ın tüm imgelerini sağlamaz. Çünkü "can", aynı zamanda "nefs" olmayan "hayat"ları da hapsar."Can" kelimesi Farsçadan dilimize geçmiştir, yâni Türkçeye. Türkçeye, Farsçadan kelime geçmiştir. Bu kelime "can"dır. Demek ki neymiş? Farsçadan Türkçeye "can" diye bir kelime geçmiş. Ve aynı zamanda Türkçemizde "hayat" ve "nefs nefis şeklinde" kelimeleri de vardır. O hâlde diyebiliriz ki, Türkçede bu üç kelime de vardır. Yâni, "hayat" kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir. "Nefs" Türkçeye Arapçadan geçmiştir. "Can" Türkçeye Farsçadan geçmiştir. Önemsiz bir ayrıntı olarak, "can" Arapçaya da Farsçadan geçmiştir.Bütün bunların Allah'la ilgisi yoktur. Çünkü Allah "hayy"dır. Bu kelimenin kökü, "hayat"ın köküyle aynıdır. Demek ki "hayy" kelimesi de Arapçadır. Anlamı da "can"dır. "Can" Farsçadır. Bu durumda denebilir ki, Allah canlıdır. Peki ya allah "nefs" midir? Bunu gösteren ne vardır?Bir dildeki bir cümleyi diğer bir dile çevirirken muğlaklıkların olmaması gerektiğini düşünmek, "can"ın Farsça olduğunu hâlâ kavrayamamış olmak gibi bir şeydir. Zîrâ "can" Farsçadır ve Arapçada "hayat" kelimesine karşılık gelir. Bunun yanında gene Arapça bir kelime olan "nefs" de "can"a karşılık gelebilmektedir. Türkçe yetersiz bir dil olduğundan dolayı, Kur'ân çevrilirken "hayat" kelimesi "can" Türkçe değil, Farsça bir kelime. Ama Türkçeye geçmiş. Nereden? Farsçadan. kullanılmış. Ve görüldüğü üzere "nefs" kelimesi için de "can" kullanılmış. Neden Türkçe bir kelime kullanılmamış? Çünkü Türkçeye Farsçadan geçmiş olan bir kelime var kadar olan kısmı özetlersek, Farsçadan Türkçeye geçmiş olan "can" kelimesi, Arapçadan Türkçeye geçmiş olan "hayat" ve "nefs" kelimelerinin karşıladıkları anlamlara gelebilmektedir. Ama her zaman, her yerde, bu üç kelime birbiri ile değiştirilebilir "hayy"dır. Yâni "hayat" özelliğine hâizdir. "Hayat" Arapçadır. Ama "can" Arapça değildir. İkisi tamâmen aynı anlamlarda ve birbirlerinin bütün imgelerini sağlayacak kelimeler de değillerdir. Bunu çevirmenlik yapmış herkes bilir! "Can" kelimesi Farsçadır ve Arapçada iki tâne karşılığının olması bir yerde "nefs" kelimesini gördük diyelim ki. Bunun yerine "can" da kullanabiliriz. Peki ya bir yerde "hayat" gördük, bunun yerine de "can" kullanabilir miyiz? Evet. Çünkü "can" kelimesi, bu iki kelimenin yerine de geçebilmektedir. Şimdi soru Peki ya bu iki kelime birbiri yerine kullanılabilir mi? Cevap, elbette, bâzen kullanılabilir ve bâzen kullanılamaz yerde "hayy" olan bir varlıktan bahsediliyor olsun. Ve bir yerde de her nefsin ölümü tadacağı yazılı olsun. Şimdi bunların ikisini de Türkçeye çevirelim. İlki, o varlığın canlı olduğu ve ikincisi, her canlının ölümü tadacağı olmalıdır. Buradan yola çıkıp, o iki "can"ın farklı Arapça kelime karşılıkları olduğunu yoksayarak o canlının da ölümü tadacağını söylemek ne derece doğrudur? Tabî ki yanlıştır. Çünkü, "hayy" ve "nefs" arasında ilişki kurulabilse bile, bu sözlerin geçtiği kitap boyunca, söz konusu varlığın hiçbir zaman "nefs" ile çağrılmamasını göz önünde bulundurarak ki bu kelimelerin "terim" olarak kullanıldığı da açıktır, o varlığı ölümlü addetmekte biraz daha şüpheci olmamız gerekmez mi!Bunlar gerçek olan şeylerdir. İsteyen bir etimoloji sözlüğü alır ve bakar. Peki ya bunların karşısında, "can"ın her iki anlama da gelebileceği gerçeğine müstehzî bir yaklaşımla, "Ben böyle diyeceğini biliyordum zâten." diyene ne demeli!? Önce kullandığın kelimelerin ne anlama geldiklerini öğren, demeli...Farsça olan "can" kelimesini işin içine katarak, bütün karışıklığı siz yaratıyorsunuz, ben yâhut Kur'ân değil. Kur'ân Allah'ın 'hayy' olduğunu ve her 'nefsin' ölümü tadacağını söylüyor. Her iki kelimeyi karşılayan bir başka kelime buldunuz diye, o iki kelime aynı anlama gelecek değil. Kur'ân'da "can" kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığıysa daha farklı bir konu tabî ki. Ve son olarak TDK'deki "nefis"e bir bakalım1. Öz varlık, kişilik2. İnsanın yeme içme vb. gereksinimlerinin açık olmalı. İsterseniz birkaç kez daha tekrar edebilirim. Ya da örneklerle filan açıklarım. muslumbaba Dec 26 2006, 1204 PM "HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTI"...Aman ne süper bi laf,bilmiyordum öğrendim ama benimde bir lafım var ve en az bukadar önemli..."HER ERKEĞİN BİR ÇÜKÜ VAR"...Nasılım? elfida Dec 26 2006, 1238 PM QUOTEmuslumbaba Dec 26 2006, 1204 PM "HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTI"...Aman ne süper bi laf,bilmiyordum öğrendim ama benimde bir lafım var ve en az bukadar önemli..."HER ERKEĞİN BİR ÇÜKÜ VAR"...Nasılım?HAYY ALLAH seni kahretmesin.... Zork Dec 26 2006, 1248 PM QUOTEmuslumbaba Dec 26 2006, 1104 AM "HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTI"...Aman ne süper bi laf,bilmiyordum öğrendim ama benimde bir lafım var ve en az bukadar önemli..."HER ERKEĞİN BİR ÇÜKÜ VAR"...Nasılım?yahu müslümbaba sen de cok terbiyesiz bir örnek vermissiin ayip ya..ben söyle herkesin anlayabilecegi fotbol dalindan, en az kurandaki zeka kalitesinde olan örnekler veriridim" top yuvarlaktir!""mac 90 dakikadir!"falan filan iste mamuli Dec 26 2006, 1257 PM Adamın biri önce padişahı kızdırıp sonra gönlünü alır kendini afettirirmiş. Padişahın canına tak etmiş. "Eğer bir dahaki sefere özrün kabahatinden büyük değilse kelleni uçuracağım" demiş. Adam başlamış fırsat kollamaya. Adam bir gce padişahı koridorda yürürken görmüş. Fırsat bu fırsat demiş. Padişahın arkasından usulca yaklaşıp kaba etlerini avuçlayıp "anam hepsi senin mi" demiş. Padişah hiddetle, "ne bu kepazelik, ne bu cüret" diye bağırmış. Adam "Af edersiniz padişahım sizi valide sultan sandım" arkadaşların da orada "canlı" kelimesi yok "nefs" kelimesi var demelerini özrün kabahatten büyük olması olarak değerlendiriyorum. Şöyle düşünelim; bu meali çeviren uzmanlar elbette orada "nefs" kelimesinin geçtiğini biliyor ve elbette arapçası sizin arapça'nızdan da iyidir. Peki neden nefs kelimesini canlı olarak değiştirme İHTİYACINI hisstemiş bu uzmanlar. "Her nefes alan bir gün ölümü tadacaktır" cümlesi "her canlı birgün ölümü tadacaktır" cümlesinden daha yanlıştır, çünkü her canlı nefes döneminde nefes almayan canlıların olduğu henüz bilinmiyordu. O nedenle doğaldır ki, "Her nefes alan bir gün ölümü tadacaktır" diyecektir. Ancak, eğer tüm canlıların yaratıcısı bir allah var ise, o nefes almayan canlıların varlığını bildiği için asla sadece oksijen kullanan canlıları kapsayan "Her nefes alan bir gün ölümü tadacaktır" cümlesini ki kuranın mealini yazanlar, bu problemlerin farkındadırlar ve ayeti "her canlı ölümü tadacaktır" diye çevirerek bu tür açık hataları kapatmak istemişler ama "her canlı ölümü tadacaktır" ayeti canlılar için doğru olsa da, -absürd bir varlık olarak- tanrı fikri ile çeliştiği için başka bir yanlışa neden bir de Kuran'ın neden tercüme değil de "meal" olarak çevrildiği sorunu da var. Tercüme dendiği zaman, cümleyi olduğu gibi yansıtma zorunluluğu var. Bu da o zamanın yetersiz bilgisine dayanan pek çak hatanın ortaya çıkmasına neden olur. Oysa meal denince, ben böyle yorumladım keyfiyeti ile bazı hataları örtbas etme, bazı uygulamaları güncel bir mantıkla yorumlama imkanı doğuyor. CharlesDarwin Dec 26 2006, 0146 PM Allahta ölümlüdür mamuli. Hatta ölmüştür bile. Allah şu an ölü bir tanrıdır. yecgga Dec 26 2006, 0149 PM Madem allah cansız, ozaman inançlı arkadaşların "cansız madde bir canlıyı nasıl oluşturabilir" itirazları da çürümüş geçmiş olsun. suevari Dec 26 2006, 0214 PM trajito konuyu güzelce açıkladığı halde ne demek istediğini anlamak yerine halaa uyduruyorsunuz ya pes doğrusu. nefis sözcüğü fecr suresinde gelişen bir varlık olarak ele alınır. insan yanında inanmazsınız ama cinler için de kullanılır. yine ali imran'da "bir nefsi öldüren tüm nefisleri öldürmek gibidir" der ki burada da yine bilinçli varlık için kullanılmıştır. bugün canlı olarak bitki, hayvan ve insanı biliyoruz. nefis kurana göre gelişen bir varlık olduğuna göre insan ve hayvan için insanlara indiğine göre gelişmeye müsait olan bu nefisler azıp ölümü unutmasındal diye tanrı ölümü hatırlatmış düşünmemek, yalnızca dinsel olarak değil seküler anlamda da çoğu sapıklık ve zulümlerin İNANMIYORUZ DİYE HER CÜMLESİNE DÜŞMAN OLUŞUNUZ BAZILARINIZI İNSANLIKTAN DA EDECEK YA ONA YANARIM. mamuli Dec 26 2006, 0240 PM extreme yavrucum, olay açıktır. Meallerde nefs yerine neden canlı kelimesi kullanıldığı bellidir siz boşuna kasmayın. Ama bir noktada yüzde yüz haklısın. "insan yanında inanmazsınız ama cinler için de kullanılır". Ne yalan söyleyeyim, bu cin hikayesine hiç inanmadım ve üstüne alınma ama inanan da kerizdir derim. sorucevap Dec 26 2006, 0242 PM Allah varlığını tahayyül bile edemezken canlı olup olmamasını nasıl tartışabilirizki?canlı kavramı yaratılmışlar için geçerli bir durumdur. yaratıcının yanında ölüm yada yaşam sadece yaratılmış bir mahluktur, bu durumda bu kavramların yaratıcı için kullanılması mantık ERCUMENT Dec 26 2006, 0254 PM [CODEquote name='mamuli' date='Dec 25 2006, 1143 PM' post='7651']Yorumlarınız?[/quote]kurandaki çelişkileri bulacağız derken mucizelere tanık olacaksınız yavaş yavaş bend ona yanarım mamuli Dec 26 2006, 0259 PM yanma da güzelim yanıyom ben de mendili salla geliyom benarayın arayın mucizeyi belki bulursunuz Kuran başlı başına mucize zaten. iki kelimeyi adam gibi bir araya getirememişler kutsal kitap diye yutturuyorlar. suevari Dec 26 2006, 0302 PM QUOTEmamuli Dec 26 2006, 0240 PM extreme yavrucum, olay açıktır. Meallerde nefs yerine neden canlı kelimesi kullanıldığı bellidir siz boşuna kasmayın. Ama bir noktada yüzde yüz haklısın. "insan yanında inanmazsınız ama cinler için de kullanılır". Ne yalan söyleyeyim, bu cin hikayesine hiç inanmadım ve üstüne alınma ama inanan da kerizdir ciğerim mamuli alınmam. senin bana keriz demen dindaşlarımın söyledikleriyle karşılaştırdığımızda büyüüüüük bir iltifat mealci yada çevirmen diye dinde otorite gördüğün adamlar ne dilden ne felsefeden ne de bilimden anlarlar. kafalarında islam adı altında dolaşan bir sürü bilgi kırıntısı var. adem Dec 26 2006, 0326 PM QUOTEPamuk Dec 26 2006, 0149 AM Korktugumu nerden cikartiyorsun .. Her gordugumde gulerdim ağlanacak haline mi? dinsavar Dec 26 2006, 0626 PM QUOTETrajito Dec 26 2006, 0212 AM Ben söz konusu âyette Küllü nefsin zaikatül mevt "canlı" lafzını Küllü nefsin zaikatül mevt* ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kıyameh* fe men zuhziha anin nari ve üdhılel cennete fe kad faz* ve mel hayatüd dünya illa metaul ğurur 185- Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey be adam ? zorbaski Dec 26 2006, 0630 PM QUOTEdinsavar Dec 26 2006, 0626 PM 185. Küllü nefsin zaikatül mevt* ve innema tüveffevne ücuraküm yevmel kıyameh* fe men zuhziha anin nari ve üdhılel cennete fe kad faz* ve mel hayatüd dünya illa metaul ğurur 185- Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey be adam ? Bir zamanlar kördüm ama artık görebiliyorum. Trajito Dec 26 2006, 0643 PM İnanan arkadaşların da orada "canlı" kelimesi yok "nefs" kelimesi var demelerini..."İnanmayan" bir arkadaş olarak bu lâfı üstüme alınmalı mıyım?... bu meali çeviren uzmanlar elbette orada "nefs" kelimesinin geçtiğini biliyor ve elbette arapçası sizin arapça'nızdan da ya; Arapçası benden iyiymiş! Test mi ettin be adam?! Hem diyelim ki daha iyi, bu neyi gösterir; "Onun Arapçası iyi, böyle diyorsa muhakkak bir bildiği vardır. Aman ha sorgulamayalım!" diye mi düşünmeliyiz?Peki neden nefs kelimesini canlı olarak değiştirme İHTİYACINI hisstemiş bu uzmanlarBen de onu soruyorum Neden böyle bir hatâ yapmışlar? Aslında hatâ değil. Yukarıda açıkladım. Asıl hatâ, "nefs" ve "hayy" kelimelerinin ikisinin birden karşılığının "can" olmasından kaynaklanıyor.Her nefes alan bir gün ölümü böyle yorumlayalım. Her nefes alanın ölümü tadacağından yola çıkıp, Allah'ın da ölümü tatması gerektiğini nereden çıkarıyorsunuz? Allah'ın nefes aldığı nerede yazıyor?Muhammed'in döneminde nefes almayan canlıların olduğu henüz canlı olduğu kabul edimiyor muydu yâni? Peki ya Allah'ın nefes aldığı?Körmüsün be adam?Sabahtan beri "can" ile "nefs"in aynı şey olmadığını söylemiyor muyuz?! dinsavar Dec 26 2006, 0703 PM QUOTETrajito Dec 26 2006, 0506 AM Biraz daha açıklayım mâdem. "Can" Farsçadır. Bunu bir kere aklımızdan çıkarmayalım. Neymiş? "Can" Farsçaymış. Peki "Can"ın Arapçası neymiş? "Hayat"mış. Hayatta olan her şey nefes almasa da, "nefs" de "can"ı karşılayabiliyormuş. "Nefs" neymiş? "Can"ın tam olmasa da karşılığıymış. "Nefs" neceymiş? Arapçaymış. "Can" neymiş? Farsçaymış. Demek ki, "can" Farsçayken, "hayat" ve "nefs" Arapçaymış. Yâni, "can" Farsçaymış. "Can" Farsçadır. "Can" bu kelimeyi can kelimesini – unutmayalım ki Farsçadır işin içine katan sizsiniz, ve dolayısı ile karışıklığı yaratan. Âyette "can" geçmez. Âyette "nefs" geçer. "Nefs" Arapçadır. Ama "nefs", Farsça olan "can"ın tüm imgelerini sağlamaz. Çünkü "can", aynı zamanda "nefs" olmayan "hayat"ları da hapsar."Can" kelimesi Farsçadan dilimize geçmiştir, yâni Türkçeye. Türkçeye, Farsçadan kelime geçmiştir. Bu kelime "can"dır. Demek ki neymiş? Farsçadan Türkçeye "can" diye bir kelime geçmiş. Ve aynı zamanda Türkçemizde "hayat" ve "nefs nefis şeklinde" kelimeleri de vardır. O hâlde diyebiliriz ki, Türkçede bu üç kelime de vardır. Yâni, "hayat" kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir. "Nefs" Türkçeye Arapçadan geçmiştir. "Can" Türkçeye Farsçadan geçmiştir. Önemsiz bir ayrıntı olarak, "can" Arapçaya da Farsçadan geçmiştir.Bütün bunların Allah'la ilgisi yoktur. Çünkü Allah "hayy"dır. Bu kelimenin kökü, "hayat"ın köküyle aynıdır. Demek ki "hayy" kelimesi de Arapçadır. Anlamı da "can"dır. "Can" Farsçadır. Bu durumda denebilir ki, Allah canlıdır. Peki ya allah "nefs" midir? Bunu gösteren ne vardır?Bir dildeki bir cümleyi diğer bir dile çevirirken muğlaklıkların olmaması gerektiğini düşünmek, "can"ın Farsça olduğunu hâlâ kavrayamamış olmak gibi bir şeydir. Zîrâ "can" Farsçadır ve Arapçada "hayat" kelimesine karşılık gelir. Bunun yanında gene Arapça bir kelime olan "nefs" de "can"a karşılık gelebilmektedir. Türkçe yetersiz bir dil olduğundan dolayı, Kur'ân çevrilirken "hayat" kelimesi "can" Türkçe değil, Farsça bir kelime. Ama Türkçeye geçmiş. Nereden? Farsçadan. kullanılmış. Ve görüldüğü üzere "nefs" kelimesi için de "can" kullanılmış. Neden Türkçe bir kelime kullanılmamış? Çünkü Türkçeye Farsçadan geçmiş olan bir kelime var kadar olan kısmı özetlersek, Farsçadan Türkçeye geçmiş olan "can" kelimesi, Arapçadan Türkçeye geçmiş olan "hayat" ve "nefs" kelimelerinin karşıladıkları anlamlara gelebilmektedir. Ama her zaman, her yerde, bu üç kelime birbiri ile değiştirilebilir "hayy"dır. Yâni "hayat" özelliğine hâizdir. "Hayat" Arapçadır. Ama "can" Arapça değildir. İkisi tamâmen aynı anlamlarda ve birbirlerinin bütün imgelerini sağlayacak kelimeler de değillerdir. Bunu çevirmenlik yapmış herkes bilir! "Can" kelimesi Farsçadır ve Arapçada iki tâne karşılığının olması bir yerde "nefs" kelimesini gördük diyelim ki. Bunun yerine "can" da kullanabiliriz. Peki ya bir yerde "hayat" gördük, bunun yerine de "can" kullanabilir miyiz? Evet. Çünkü "can" kelimesi, bu iki kelimenin yerine de geçebilmektedir. Şimdi soru Peki ya bu iki kelime birbiri yerine kullanılabilir mi? Cevap, elbette, bâzen kullanılabilir ve bâzen kullanılamaz yerde "hayy" olan bir varlıktan bahsediliyor olsun. Ve bir yerde de her nefsin ölümü tadacağı yazılı olsun. Şimdi bunların ikisini de Türkçeye çevirelim. İlki, o varlığın canlı olduğu ve ikincisi, her canlının ölümü tadacağı olmalıdır. Buradan yola çıkıp, o iki "can"ın farklı Arapça kelime karşılıkları olduğunu yoksayarak o canlının da ölümü tadacağını söylemek ne derece doğrudur? Tabî ki yanlıştır. Çünkü, "hayy" ve "nefs" arasında ilişki kurulabilse bile, bu sözlerin geçtiği kitap boyunca, söz konusu varlığın hiçbir zaman "nefs" ile çağrılmamasını göz önünde bulundurarak ki bu kelimelerin "terim" olarak kullanıldığı da açıktır, o varlığı ölümlü addetmekte biraz daha şüpheci olmamız gerekmez mi!Bunlar gerçek olan şeylerdir. İsteyen bir etimoloji sözlüğü alır ve bakar. Peki ya bunların karşısında, "can"ın her iki anlama da gelebileceği gerçeğine müstehzî bir yaklaşımla, "Ben böyle diyeceğini biliyordum zâten." diyene ne demeli!? Önce kullandığın kelimelerin ne anlama geldiklerini öğren, demeli...Farsça olan "can" kelimesini işin içine katarak, bütün karışıklığı siz yaratıyorsunuz, ben yâhut Kur'ân değil. Kur'ân Allah'ın 'hayy' olduğunu ve her 'nefsin' ölümü tadacağını söylüyor. Her iki kelimeyi karşılayan bir başka kelime buldunuz diye, o iki kelime aynı anlama gelecek değil. Kur'ân'da "can" kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığıysa daha farklı bir konu tabî ki. Ve son olarak TDK'deki "nefis"e bir bakalım1. Öz varlık, kişilik2. İnsanın yeme içme vb. gereksinimlerinin açık olmalı. İsterseniz birkaç kez daha tekrar edebilirim. Ya da örneklerle filan kelimelere takla attırarak kimseyi arkadaşlar nasıl olsa arapça bilmiyorlar salla gitsin ayaklarından biraz farsça,biraz arapça biraz türkçe karışımı çorbayı da kusura bakma ama ben varken kimseye daha açıklayım mâdem. "Can" Farsçadır. Bunu bir kere aklımızdan çıkarmayalım. Neymiş? "Can" Farsçaymış. Peki "Can"ın Arapçası neymiş? "Hayat"mış. Hayatta olan her şey nefes almasa da, "nefs" de "can"ı karşılayabiliyormuş. "Nefs" neymiş? "Can"ın tam olmasa da karşılığıymış. "Nefs" neceymiş? Arapçaymış. "Can" neymiş? Farsçaymış. Demek ki, "can" Farsçayken, "hayat" ve "nefs" Arapçaymış. Yâni, "can" Farsçaymış. "Can" Farsçadır. "Can" FarsçadırBu işler öyle mış mış larda olmaz. Ne demiş atalarımız az konuş öz konuş kelimesini, adam karda yüyürken çıkan kart kurt sesine bağlayanlar ne kadar saçmalıyorsa,seninde arapça nefs kelimesi, türkçedeki nefes almaya benzetmen o kadar bir yerde "nefs" kelimesini gördük diyelim ki. Bunun yerine "can" da kullanabiliriz. Peki ya bir yerde "hayat" gördük, bunun yerine de "can" kullanabilir miyiz? Evet. Çünkü "can" kelimesi, bu iki kelimenin yerine de geçebilmektedir. Şimdi soru Peki ya bu iki kelime birbiri yerine kullanılabilir mi? Cevap, elbette, bâzen kullanılabilir ve bâzen kullanılamaz yerde "hayy" olan bir varlıktan bahsediliyor olsun. Ve bir yerde de her nefsin ölümü tadacağı yazılı olsun. Şimdi bunların ikisini de Türkçeye çevirelim. İlki, o varlığın canlı olduğu ve ikincisi, her canlının ölümü tadacağı olmalıdır. Buradan yola çıkıp, o iki "can"ın farklı Arapça kelime karşılıkları olduğunu yoksayarak o canlının da ölümü tadacağını söylemek ne derece doğrudur? Tabî ki yanlıştır. Çünkü, "hayy" ve "nefs" arasında ilişki kurulabilse bile, bu sözlerin geçtiği kitap boyunca, söz konusu varlığın hiçbir zaman "nefs" ile çağrılmamasını göz önünde bulundurarak ki bu kelimelerin "terim" olarak kullanıldığı da açıktır, o varlığı ölümlü addetmekte biraz daha şüpheci olmamız gerekmez miİnsan bir şeyi iddia ederken en az 10 kere düşünür sonra bak bakalım kuranda allah kendi içinde nefs kelimesini kullanıyormu, kullanmıyormu ?Maide 116. Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah kale sübhaneke ma yekunü lı en ekıle ma leşse lı bi hakk in küntü kultühu fe kad alimteh ta'lemü ma fı nefsi ve la a'lemü ma fı nefsik inneke ente allamül ğuyub Maide 116- Ve Allah demişti ki "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".Arapça nefs kelimesi1 can2 özvarlık, benlik anlamındadırSenin dediğin gibi nefes almakla hiç bir ilgisi şimdi senim bu anlayışına göre bir ayet verelimTevbe 41. İnfiru hıfafev ve sikalev ve cahidu bi emvaliküm ve enfüsiküm fı sebılillah zaliküm hayrul leküm in küntüm ta'lemun Tevbe 41 Ey müminler! Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır Şimdide senin versiyonuna göre41- Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, nefeslerinizle Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha nasıl savaş okuyacak, üfleyecekmisin?QUOTEVe son olarak TDK'deki "nefis"e bir bakalım1. Öz varlık, kişilik2. İnsanın yeme içme vb. gereksinimlerinin TDK,nın 2 inci maddesini kabul ediyorsan,ki kabul etmek zorundasın, zaten etmese idin buraya pastelemezdin. allahında yiyip içtiğini kabul edeceksin. Ayeti 116 ya göre kaçma şansın yok. dinsavar Dec 26 2006, 0719 PM QUOTEmamuli Dec 26 2006, 0103 AM İşte allah fikrinin bir saçmalığı "her canlı ölümü tadacaktır" diyor. Allah ölümsüz olduğuna ve ölümü tadamayacak olduğuna göre allah cansız bir varlıktır, taş gibi yani. Ama cansız bir varlık olması mümkün değil. O zaman cana ihtiyaç duymayan canlı bir varlık Bu da olmadı... İnanan arkadaşlar bir yorum getirir ayet doğru kavramı ilkel insanların kafasında yarattığı bir kavram olduğuna göre,her insan öldüğünde beynindeki o kavramda kendisi ile beraber ölecektir. Trajito Dec 26 2006, 0734 PM Bu işler öyle mış mış larda geçmiş zaman, her zaman için bilinmeyen bir olaydan söz etmek için kullanılmaz. Örnek Demek ki neymiş; o öyle kelimesini, adam karda yüyürken çıkan kart kurt sesine bağlayanlar ne kadar saçmalıyorsa,seninde arapça nefs kelimesi, türkçedeki nefes almaya benzetmen o kadar benzemediğini iddia ediyorum zâten "Nefsine hâkim olmanın nefesini ne kadar süre tutabileceğinizle ilgili olduğunu düşünmüyorsanız, Kur'ân'daki kullanımının farklı olduğu âşikâr." cümlesiyle bunu anlatmak istedim ama anlaşılan aramıza gene davul-zurna ve sivrisinek girdi. Ancak, aynı kökten geldikleri doğru Arapça nfs kökü.Nefs Arapça "nefes alan" demektir fakat anlamı sonradan farklılaşarak, sizin dediğiniz anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Kur'ân'da da sizin dediğiniz anlamda geçer çoğu yerde. Bense, öyle olmasa bile, Allah'ın nefes almadığından dolayı, topik iddiasının yanlış olacağını 116Nihâyet, aklı başında bir argüman geldi. Mâide 116'ya basitçe "Orada Îsâ Peygamber'in ne diyeceğinden bahsediyor, gerçektır girtlaktan okuyacaksin ki duzgun okuyabilesin cp ile bu isler yurumez,kimseyede arapca dersi verme altimda akirsin Trajito Dec 26 2006, 1103 PM Çelişkinin çıkış noktası, Allah'ın canlı olmamasıydı. "Allah ölümsüz olduğuna ve ölümü tadamayacak olduğuna göre allah cansız bir varlıktır, taş gibi yani." cümlesinden, Allah'ın taşgibiliğinin ön plana çıkartılmış olduğunu ve "taştan, topraktan farksız bir varlık" olarak aksettirilmeye çalışıldığını anlıyorum. Tanrı gibi yüceler yücesi bir varlığın nasıl olup da taş, toprak gibi, cansız, yaşamayan bir varlık olmasıysa çelişki teşkil ediyordu. Problem anladığım kadarıyla iddiamsa, mezkûr âyetin Tanrı'yı kapsamadığı, âyette geçen "nefs" lafzının Tanrı'yla bir ilgisinin olmadığı, Tanrı'nın canlılığı/cansızlığı bahsinin ayrı bir kelimeyle hayy ifâde edildiği ve mezkûr âyetle yargılanamayacağı üzerinde şekillenmişti. Hâl böyle olunca, söz konusu âyetten yola çıkılarak yapılan Tanrı'nın cansız olduğu sonucu geçersiz bundan sonraki kısmı, benim düzelttiğim hatâyla ve problemin ilgilendiğim yeriyle ilgisiz olarak zâten var ya da yok olabilir. Paradoks Tanrı'nın dört köşeli üçgen yaratamaması, bütün bunlardan ayrı olarak, çeşitli şekillerde dillendirilebilir. Tanrı'nın canlılığı/cansızlığı bunlardan sâdece bir tânesidir. Ve benim karşı çıktığım şey, canlılık/cansızlık konusundaki bu bahsin, söz konusu âyetle ilgili olduğuna söylerken, cansızlığın Tanrı'ya "uygun" bir sıfat olmadığını varsaymıştım. Bunun nedeni onun 'hayy' sıfatıydı. Çünkü o yaşamalıydı, cansız olamazdı. Ve çelişkiyi de bu bağlamda ele aldım. Ve çelişki zâten bu bağlamdaydı başından beri. Âyetteki kelimenin her ne anlama gelirse gelsin Tanrı'da olmaması, ve Tanrı'da olmayan bir X özelliğinin de Tanrı'daki bir eksiklik olarak adlandırılması, canlılık/cansızlık bahsinin "nefs" ile alâkasının olmadığını göstermemden hemen sonra ortaya en başından beri, konu bu bağlamda ele alınmışsa, benim îtiraz ettiğim ufak bir nokta dışında, "Bu çelişki hakkında Müslümanlar ne diyecek?" sorusu geçerliliğini korumaktadır. Çünkü konunun "nefs" ya da "canlılık"la alâkası da yoktur aslında. Herhangi bir "noksan" sıfatın Allah'a uygun olmamasından yola çıkıp, bunu Allah'ın acziyetine yormaktır yapılan. Bir örnek "Trajito kalemini yere düşürdü." cümlesinden hareketle, "Allah kalem midir?" sorusuna verilen evet cevâbı Tanrı'nın yere düştüğüne, hayır cevâbıysa Tanrı'nın kalem olamama özelliğine ve acziyetine delâlet bütün bu cevapları verirken, ben 'hayy' sıfatının esas alındığını ve nefissizlik benzeri sıfatların acziyete yorumlanamayacağını varsaydım. Ben îtirâzımı yaptığıma ve göstermeye çalıştığım şeyi gösterdiğime göre, tartışma kaldığı yerden, cevap vermek isteyenlerin desteğiyle devam edebilir. Diyorum ki, ben iddialarımda haklıyım, problemin gerisi, problemin gerisi olarak varlığını sürdürsün.* * *Tanrı'daki eksikliğin bir çelişkiye yol açtığı argümanının ekartesi birçok şekilde yapılabilir. Bu paradoksa bir sürü yaklaşım mevcuttur. İleride, belki, Tanrısal paradokslar üzerine ayrıntılı bir yazı yazarım. Fakat, bu yaklaşımlardan bir tânesini şimdi derlileşmesi açısından, önce problemi îzah edelim "Allah her şeye kâdirdir. O hâlde, kaldıramayacağı bir taş yaratmaya da kâdirdir. Ve o taşı kaldırmaya da kâdir olmalıdır. Kaldırabildiğine göre, demek ki, kaldıramayacağı bir taş yaratma işinde başarısız olmuştur."Cevap olarak, bir mail grubunda Aykut Fırat isimli katılımcının yazdığı bir yazıyı aktarmak ifadenin "gercege" karsilik gelmesine "dogru", tersine de "yanlis" derseniz ayni anda iki celiskili ifadenin dogru olmasi birden fazla gercekligin olmasini gerektirir. Gercegin hic bir celiski icerdigi gorulmedigi icin, birbiriyle celisen dogru iki ifade olamaz. Bazi celisir gibi gozuken ifadeler dikkatli incelendiginde baglamlarinin farkli oldugu anlasilir. orn. su an saat 11, su an saat 6 ifadelerinin baglamlari farkli zaman zonlarina karsilik geldiginde bu iki celiskili gozuken ifade ayni anda dogru olur. Akilda tutulmasi gereken bu ifadelerin aslinda celismedigi ama ilk bakista celiskili gibi gorundugudur. Verdiginiz orneklerde once onermelerin hangi gercekligi ifade ettigi net olarak ortaya konulup sonra bunun gerceklige karsilik gelip gelmedigine bakarak dogru ya da yanlis olduklari anlasilabilir. Onerme ile gerceklik arasinda baglanti kurulamadiginda o onerme icin dogru ya da yanlis ifadelerini kullanmak mumkun olmaz, cunku bu islem anlamsiz olur. Orn. Tanri kaldiramayacagi tasi yaratabilir mi ifadesi icin dogru yanlis tanimsizdir Bu konuda Ifadelerin Gramatik Ayrimi adli kitabi tavsiye edebilirim. Kitaptan bir alinti bir soruya verilen doğrudan cevap, sorunun kendisini kabul etmek soruya verilen doğrudan cevap, sorunun çerçevesini gerekli soruya verilen doğrudan cevap, sorunun cevap alanını gerekli sorunun çerçevesi, kurulduğu cümlelere bağlı olarak yanlış ve/veya hatalı bir sorunun çerçevesi yanlışsa, ona verilebilecek bütün doğrudan cevaplar yanlış bir sorunun çerçevesi hatalı ise, ona verilebilecek bütün doğrudan cevaplar hatalı bir sorunun cevap alanı bir mantıksal yere sahip değilse, o sorunun çerçevesi bir sorunun çerçevesi yoksa yani çerçevesi boş kümeler ise, o bir soru değildir. dinsavar Dec 27 2006, 1222 PM QUOTEemmoglu Dec 26 2006, 1118 PM arapca bilgin olmadigi halde varmis gibi gosteriyorsun ama senden daha iyi bilgini sanalarda var en bassitinden sunu bilmeni isterim arapca dilbilgisi turkcedeki latin harflerinin karsiligini tumaz kormusun be adam diyecegine yorum yapsaydin ya ne anlatiyorsun ki sen, en basitinden arapcada dünya böyle mi okunur dünya diye mi okunur eger oyle dedigini idda ediyorsan zir zir cahilsin sendunya dersen anlamsiz olacak once iki kelimeyi birbirine bitisik okuman lazım bir hayatuddunya diyeikinci olarak hayatud dunya diye zaaten okunmaz yine anlamsiz okursun arapcada H harfi yoktur ha vardır girtlaktan okuyacaksin ki duzgun okuyabilesin cp ile bu isler yurumez,kimseyede arapca dersi verme altimda akirsin Bilmediğin konulara maydanoz olma derim gitte bu mavalları ayatleri latince harfler ile yazan siteye Ben ordan alıntı nasıl okunması gerektiğini çok iyi biliyorum merak öyle bir tecvitli kuran okurum ki zevkten orgazm bile olursun mamuli Dec 27 2006, 1234 PM QUOTETrajito Dec 26 2006, 1103 PM Çelişkinin çıkış noktası, Allah'ın canlı olmamasıydı. "Allah ölümsüz olduğuna ve ölümü tadamayacak olduğuna göre allah cansız bir varlıktır, taş gibi yani." cümlesinden, Allah'ın taşgibiliğinin ön plana çıkartılmış olduğunu ve "taştan, topraktan farksız bir varlık" olarak aksettirilmeye çalışıldığını anlıyorum. Tanrı gibi yüceler yücesi bir varlığın nasıl olup da taş, toprak gibi, cansız, yaşamayan bir varlık olmasıysa çelişki teşkil ediyordu. Problem anladığım kadarıyla iddiamsa, mezkûr âyetin Tanrı'yı kapsamadığı, âyette geçen "nefs" lafzının Tanrı'yla bir ilgisinin olmadığı, Tanrı'nın canlılığı/cansızlığı bahsinin ayrı bir kelimeyle hayy ifâde edildiği ve mezkûr âyetle yargılanamayacağı üzerinde şekillenmişti. Hâl böyle olunca, söz konusu âyetten yola çıkılarak yapılan Tanrı'nın cansız olduğu sonucu geçersiz bundan sonraki kısmı, benim düzelttiğim hatâyla ve problemin ilgilendiğim yeriyle ilgisiz olarak zâten var ya da yok olabilir. Paradoks Tanrı'nın dört köşeli üçgen yaratamaması, bütün bunlardan ayrı olarak, çeşitli şekillerde dillendirilebilir. Tanrı'nın canlılığı/cansızlığı bunlardan sâdece bir tânesidir. Ve benim karşı çıktığım şey, canlılık/cansızlık konusundaki bu bahsin, söz konusu âyetle ilgili olduğuna söylerken, cansızlığın Tanrı'ya "uygun" bir sıfat olmadığını varsaymıştım. Bunun nedeni onun 'hayy' sıfatıydı. Çünkü o yaşamalıydı, cansız olamazdı. Ve çelişkiyi de bu bağlamda ele aldım. Ve çelişki zâten bu bağlamdaydı başından beri. Âyetteki kelimenin her ne anlama gelirse gelsin Tanrı'da olmaması, ve Tanrı'da olmayan bir X özelliğinin de Tanrı'daki bir eksiklik olarak adlandırılması, canlılık/cansızlık bahsinin "nefs" ile alâkasının olmadığını göstermemden hemen sonra ortaya en başından beri, konu bu bağlamda ele alınmışsa, benim îtiraz ettiğim ufak bir nokta dışında, "Bu çelişki hakkında Müslümanlar ne diyecek?" sorusu geçerliliğini korumaktadır. Çünkü konunun "nefs" ya da "canlılık"la alâkası da yoktur aslında. Herhangi bir "noksan" sıfatın Allah'a uygun olmamasından yola çıkıp, bunu Allah'ın acziyetine yormaktır yapılan. Bir örnek "Trajito kalemini yere düşürdü." cümlesinden hareketle, "Allah kalem midir?" sorusuna verilen evet cevâbı Tanrı'nın yere düştüğüne, hayır cevâbıysa Tanrı'nın kalem olamama özelliğine ve acziyetine delâlet bütün bu cevapları verirken, ben 'hayy' sıfatının esas alındığını ve nefissizlik benzeri sıfatların acziyete yorumlanamayacağını varsaydım. Ben îtirâzımı yaptığıma ve göstermeye çalıştığım şeyi gösterdiğime göre, tartışma kaldığı yerden, cevap vermek isteyenlerin desteğiyle devam edebilir. Diyorum ki, ben iddialarımda haklıyım, problemin gerisi, problemin gerisi olarak varlığını sürdürsün.* * *Tanrı'daki eksikliğin bir çelişkiye yol açtığı argümanının ekartesi birçok şekilde yapılabilir. Bu paradoksa bir sürü yaklaşım mevcuttur. İleride, belki, Tanrısal paradokslar üzerine ayrıntılı bir yazı yazarım. Fakat, bu yaklaşımlardan bir tânesini şimdi derlileşmesi açısından, önce problemi îzah edelim "Allah her şeye kâdirdir. O hâlde, kaldıramayacağı bir taş yaratmaya da kâdirdir. Ve o taşı kaldırmaya da kâdir olmalıdır. Kaldırabildiğine göre, demek ki, kaldıramayacağı bir taş yaratma işinde başarısız olmuştur."Cevap olarak, bir mail grubunda Aykut Fırat isimli katılımcının yazdığı bir yazıyı aktarmak ifadenin "gercege" karsilik gelmesine "dogru", tersine de "yanlis" derseniz ayni anda iki celiskili ifadenin dogru olmasi birden fazla gercekligin olmasini gerektirir. Gercegin hic bir celiski icerdigi gorulmedigi icin, birbiriyle celisen dogru iki ifade olamaz. Bazi celisir gibi gozuken ifadeler dikkatli incelendiginde baglamlarinin farkli oldugu anlasilir. orn. su an saat 11, su an saat 6 ifadelerinin baglamlari farkli zaman zonlarina karsilik geldiginde bu iki celiskili gozuken ifade ayni anda dogru olur. Akilda tutulmasi gereken bu ifadelerin aslinda celismedigi ama ilk bakista celiskili gibi gorundugudur. Verdiginiz orneklerde once onermelerin hangi gercekligi ifade ettigi net olarak ortaya konulup sonra bunun gerceklige karsilik gelip gelmedigine bakarak dogru ya da yanlis olduklari anlasilabilir. Onerme ile gerceklik arasinda baglanti kurulamadiginda o onerme icin dogru ya da yanlis ifadelerini kullanmak mumkun olmaz, cunku bu islem anlamsiz olur. Orn. Tanri kaldiramayacagi tasi yaratabilir mi ifadesi icin dogru yanlis tanimsizdir Bu konuda Ifadelerin Gramatik Ayrimi adli kitabi tavsiye edebilirim. Kitaptan bir alinti bir soruya verilen doğrudan cevap, sorunun kendisini kabul etmek soruya verilen doğrudan cevap, sorunun çerçevesini gerekli soruya verilen doğrudan cevap, sorunun cevap alanını gerekli sorunun çerçevesi, kurulduğu cümlelere bağlı olarak yanlış ve/veya hatalı bir sorunun çerçevesi yanlışsa, ona verilebilecek bütün doğrudan cevaplar yanlış bir sorunun çerçevesi hatalı ise, ona verilebilecek bütün doğrudan cevaplar hatalı bir sorunun cevap alanı bir mantıksal yere sahip değilse, o sorunun çerçevesi bir sorunun çerçevesi yoksa yani çerçevesi boş kümeler ise, o bir soru uzun yazmışsın, hangibirine cevap vereyim."Her canlı ölümü tadacaktır". Bunu ayet diye ne söyleyen ne de yazan ben değilim. Eğer hayy, nefs vs gibi bir terim farkı varsa, o yüce allah varsa ve o kadar yüce ise her dilde rahatlıkla anlaşılabilecek şeiklde de konuşurdu diye düşünüyorum."Her canlı ölümü tadacaktır" lafı her cenazede, her yerde kullanılır. Eğer bu kullanımın yanlış olduğunu düşünüyorsan, seni diyanet işleri başkanlığının kapısında elinde dilekçe ile görmek isteriz!Şunu da unutma ki benim kafamdaki tanrı kavramı taş toprak gibi bir kavram değildir. herkes gibi ben de tanrı kavramı üzerinde kendimce uzun uzun düşünüp böyle bir şeyin olamayacağı sonucuna vardım. "Her canlı ölümü tadacaktır" diyen birine elbette "tanrı canlı değil mi? Bu dediğine göre canlı ise ölebilir anlamı çıkıyor oysa tanrı ölümsüz değilmiydi?" gibilerinden soru sordum ve bunun çelişkisini ortaya her demagog gibi, olayı demagojiye sardırıp, beni arapça bilmemekle ve herşeyin üstüne atlamakla suçladın. Bir defa şunu ortaya net olarak koyalım. Eğer, islam alemi, müslümanlar kendini mğslüman sananlar, din bilginiyim diye geçinenler, senin gibi inançlı olduğunu gizleyip bulanık suda balık avlamaya kalkanlarARKASINDA DURAMAYACAĞINIZ LAFI ETMEYİN,"HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR DİYE YAZIYORSANIZ" BEN DE SORARIM "ALLAH CANLI DEĞİL Mİ O DA MI ÖLÜMÜ TADACAK?" sen dedin ki orada geçen kelime canlı anlamında kullanılmayan "nefs" tir. Biz burada müslolara kıvırıyorsunuz diyoruz ya, bak işte kıvırma senin yaptığın gibi birşeydir. "Her canlı ölümü tadacaktır" diye her yere yaz, her yerde söyle, "allah canı değil mi o da mı ölecek?" diye sorunca hayır orada nefs kelimesi geçiyor diye edeceğim! Asıl içeriğin sadece basit bir görünümüdür. Resimlendirilmiş tam halini görüntülemek için lütfen, buraya tıklayınız. kirilcede "ne diyosun türkçe konuş anlamıyom" demek. bir chicken translate olayına kurban gitmiş ali imran suresi imiş efendim. der ki;"boyun eğmeyi öğreneceğiz.. öncelikle kendimize ama. nedir bu bendeki inat kıçım iki kanat meselesi mesela? ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum diyebilir misin mesela? diyemiyorsan sana yazdıracaklarımız, çizdireceklerimiz sana bir ölüm olacaktır valla. bak da vinci'ye? ya da bir vuslata er mesela... ama yoksa yok."varoluşçuluk felsefesinin betonarme viyadüğüdür afedersin. geçsen geçilmezdir hiçlik...bir cizerim karikatur olursun billa... ** atlantis ramazan sohbetlerine hoş geldiniz, şimdi sözü sayın beyaz'a bırakıyoruz bölümü, evet?ayrıca tanrılar okulu okunmalı. evet.. türkçesi her canlı ölümü tadacaktır olan ayet. muhafazakar kesimden oy almaya çalışan chp'lilerin rahatsız olduğu, ama ne olduğunu bilmedikleri ayet.bkz öyle ölüm falan deme içimiz kararıyor ayol tabutun üzerine serilen yeşil örtünün üzerinde yazar. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

küllü nefsin zaikatül mevt ve innema